Belki de ilk defa karmakarışık duygu ve düşüncelerle, ön yargılarla bir ülkeye seyahat edecektim. Neden mi? 1996 yılında gözyaşları ile okuduğum, Bosna’lı bir genç kız tarafından yazılmış, Etnik Tecavüz isimli ve Srebrenica’da yaşanmış katliamın küçük tanığının yürekleri dağlayan kitabı… Olanlara, yaşanmışlara akıl bile erdirilemeyecek bir durum anlatılyordu kitabın her satırında. Sırbistan’a giderken, bize ne gözlerle ve ne düşünce ile bakacaklar? Ne de olsa Srebrenica’da Sırp generali Mladiç, katliamdan hemen önce Türklerin geçmiş yıllardaki hakimiyetleri nedeniyle Sırpların bu mubarek dini gününde Srebrenica’yı Sırplara hediye ediyeceğiz açıklaması yapmıştı. Video kayıtlarında da bugün bile açıklamaları görülebilmekte. İşte bu nedenle garip duygularla Sırbistan’a gittim. Bir insan olarak, Müslüman olarak oraya gidip de gezerken acaba doğru bir iş mi yapıyordum? Yoksa artık yıllar geçti ne anlamı var ki böyle düşünmenin mi demek lazımdı, bilemedim vicdanen… Aklım vicdanım birbiriyle uzlaşmaya çalışadursun, sorunun cevabını aramaya yola koyuldum.
Sırpların Beograd diye ifade ettikleri, Belgrad’ı ziyaret ettim öncelikle. Belgrad, Tuna ve Sava nehirlerinin içinden geçtiği Osmanlı’nın yıllarca hüküm sürdüğü hatta Osmanlı’nın batıya açılan kapısı olarak gördüğü önemli bir noktaymış zamanında. Düşünün 1521’de Osmanlı sancağı altına giren Belgrad, 1878 yılına, yaklaşık 350 yıl kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Her yerinde güzel korunmuş Osmanlı’dan kalma eserler, cami, türbe veya Türkçe isimler var. Kale meydan, Bayraklı, Dorcol (Dörtyol) gibi Türkçe isimleri meydan, cadde ve cami ismi olmakla birlikte, Burek, Baklava, Sarma, Cevap (Kebap) gibi yiyecekler de Türk kültüründen miras kalmış.
Nüfusun yaklaşık %85’i Sırp kökenli, sonra en büyük nüfusa sahip azınlıklar arasında Macarlar, Boşnaklar ve Romanlar var. Ortodoks’lar ağırlıkta, bunun yanı sıra az sayıda Katolik ve ülke genelinde yaklaşık 50,000 kadar da Müslüman olduğu tahmin ediliyor. Her yerde bir Ortodoks veya Katolik camisine rastlayabiliyorsunuz, ancak Belgrad’daki Bayraklı Cami dışında cami bulunmamakta, ülke genelinde de en fazla 20 küçük mescit olduğu ön görülmekte. Ve tabii pek çoğu da banliyölerde apartman dairesi içinde hizmet vermekte. Osmanlı imparatorluğu döneminde 1575 yılında inşa edilen Bayraklı Camii’nin yapıldığı ilk yıllarda her yerden görülebilmesi için ezan vakitleri bayraklar sallanırmış, bu nedenle ismi günümüze Bayraklı camii olarak intikal etmiş. Günümüzde sadece Ramazan ve Kurban bayram namazı için ezanın sesli okunmasına izin verilmekte.
Sırbistan’ın başkenti Belgrad şehrinde, görülmesi gereken pek çok yer var. Bunların başında, Yugoslavya tarih müzesi yer alır. 1950 yılından bu yana Yugoslavya tarihini kronolojik olarak yaşayabileceğiniz, 7 ayrı ülkeye ayrılmış Yugoslavya’nın tüm kültürel zenginliğini, geçmişte Yugoslavya’nın köy-kasaba kültürünü yansıtan yöresel kıyafetlerini bu müzede gezeceksiniz. Boşnakların, Hırvat ve Sırpların, Slovenlerin, Karadağlıların aynı coğrafyada nasıl farklı bir kültür içinde yaşadıklarına şahit olacaksınız. Müzenin içinde yer alan Mareşal Tito’nun mezarı ise belki de Belgrad’ın en ilgi çekici yeri. Çiçekler evi olarak adlandırılan anıt mezarda, Mareşal Tito’nun mezarı yanı sıra, 2013’de hayatını kaybeden eşinin de mezarı bulunmakta.Ayrıca mezarların hemen yanında küçük de bir müze var. 1943’te Yugoslavya’da Mareşallik rütbesini alan ve 1945’te hükümet başkanı olan Tito, ölüm yılı olan 1980’e kadar tam 35 yıl, bir arada tutulması son derece zor, yaşam şekilleri son derece farklı, hatta farklı din-inanış gruplarından oluşan milletleri tek bir Yugoslavya çatısı altında başarı ile topladı. Yıllarca en ufak bir sorun yaşanmadı. Balkan coğrafyasındaki savaşların hepsi Tito’nun ölümünden sonra yaşandı ve bir arada yaşayamayacakları alenen belli oldu. Bu da Mareşal Tito’nun Yugoslavya için ne denli önemli bir karakter olduğunu kanıtlar nitelikte.
Yugoslavya tarih müzesinin hemen yanında ise Tito’nun son yıllarda hayatını geçirdiği evi bulunmaktadır. Ne var ki, 1999 yılındaki Nato bombardımanında ağır hasar görmüştür.
Belgrad’da ayrıca Aziz Sava katedrali gezilmesi gereken bir eser. 1900’lerin başında yapımına başlanan, 1. ve 2.ci Dünya savaşlarında yapımına ara verilen katedralin, 1945’te yönetimde bulunan komünist parti tarafından yapılması engellenmiş, ta ki 1979’a kadar tek çivi çakılamamış. Bugünkü haline 2001 yılında ancak kavuşabilmiştir. Ortaçağ Sırbistanı’nın en önemli azizlerinden birinin ismini taşıyan bu Ortodoks katedralinin, içine girdiğinizde hala tamamlanmamış, sanki kaba inşaatı geziyormuşsunuz gibi bir izlenime kapılacaksınız.
Belgrad caddelerinde araçla gezerken, mega board’ları Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan resimleri ile süslenmiş Muhteşem Yüzyıl dizisinin afişlerini görebilirsiniz. Sırbistan’ı da etkisi altına almayı başarmış bu dizi.
Belgrad’ın en önemli caddesi Kınez Mihailova’yı da gezmeyi ihmal etmeyin. Trafiğe kapalı bu cadde, Belgrad’ın İstiklal caddesi havasında. İstanbul, defterdar ve zindan isimleri ile adlandırılan 3 ayrı kapısı bulunan Kalemegdan, Osmanlı döneminde isimlendirilmiş Kale Meydan olarak, şehrin hakim noktasına düşmanlardan korunmak için 1.yüzyıllarda Roma döneminde yapılmış. Ancak ismi Osmanlı döneminden günümüze gelmiş. Kalemegdan’ın sembolü tepesinde yer alan zafer heykeli ve parkın içinde yer alan Damat Ali Paşa Türbesi.
1999 yılında Nato bombardımanı sonucu ağır hasar görmüş Sırbistan Genelkurmay Başkanlığı ve İç İşleri Bakanlığı’nın devasa binaları, hasardan dolayı bugün kullanılamasa dahi, ibret-i alem için, Nato bize haksızlık edip bombaladı diye lanse edebilmek için binalar bombalandığı günkü gibi duruyor ve kesinlikle tadilat yapılmıyor. Adeta şehrin ortasında yan yana iki hayalet görünümündeler.
Sırbistan Türk vatandaşları için vizesiz olması nedeniyle, Türk Hava Yolları ile direkt uçuş imkanı ve promosyonel uygun biletler bulunabilmesi nedeniyle, hafta sonu 2 günlüğüne bile kolaylıkla gidilebilecek güzel bir ülke. Hatta Belgrad’a gitmişken, ikinci büyük şehir olan Novi Sad’ı, Petrovaradin kenti ve kalesini, ayrıca Osmanlı’nın gerileme dönemine girdiği meşhur Karlofça antlaşmasının imzalandığı, Karlofça kasabasını da gezmenizi öneririm.
Sağlıkla, keyifli ve güzel seyahatleriniz olsun.
Sarp Özkar -www.sarpozkar.com