Nomura’nın son yayımlanan bir raporunda enflasyonun Rusya ve Türkiye’deki son bir yıllık seyrine dikkat çekiliyor. Bundan bir yıl önce Türkiye ve Rusya’da enflasyon aşağı yukarı aynı seviyelerdeydi; her iki ülkede de yüzde 7-8 bandında dolaşan bir yıllık enflasyon vardı. Geçen 12 ayda Ruslar enflasyonu yüzde 3.3’e indirdi, biz ise 10.7’de frenleyebildik. Buradan hareketle, bugün faiz kararı için toplanacak olan merkez bankalarından Rusya Merkez Bankası’nın faiz indirebileceği, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ise faizi aynı tutabileceği öngörüsü yapılıyor.
Piyasadaki anketlere göre de Merkez Bankası’nın bugün faiz indirmesi yönünde bir beklenti yok. Ortalama fonlama maliyetinin yüzde 12 gibi yüksek bir düzeyde seyrettiği ve işletmelerin finansman maliyetlerinden yakındığı bir dönemde faiz artırımı da beklenmiyor.
Bugünkü toplantıdan faiz indirim kararı çıkmayacağı beklentisini destekleyen birkaç neden var:
- Çekirdek enflasyon diye bizimki gibi “enflasyon hedeflemesi” yapan merkez bankalarının yakından izledikleri alt endeksler vardır. Bunlar fiyat hareketlerini şoklardan ya da geçici etkilerden arındırarak hesaplarlar. Yani “Yağmur yağdı, hava bozdu, fiyatlar arttı” ya da “Hükümet vergileri artırdı, fiyatlar zıpladı” ya da “Dünyada petrol fiyatları arttı, biz de bundan etkilendik” gibi faktörleri dışarıda tutar. Para politikalarının fiyat gelişimi üzerindeki doğrudan etkisini en iyi bu endeksler yansıtır. İşte bu “çekirdek” enflasyon bizim ülkemizde neredeyse son 12 yılın en yüksek düzeyinde bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında yüzde 10’un üzerinde bir çekirdek enflasyon para politikasının mevcut sıkılığıyla bile enflasyonla mücadelede başarısız kaldığını gösteriyor. Böyle bir ortamda enflasyonu hedefe yaklaştırmakta an itibarıyla zaten başarısız olan Merkez Bankası’nın faiz indirerek politikayı daha da gevşetmesi beklenmiyor.
- Büyümenin düşük olduğu dönemlerde merkez bankası üzerinde “Faizi indir” baskısı çok yoğun hissediliyordu. Bu baskı özellikle siyasetten daha güçlü gelir. Siyasetin birinci önceliği büyüme ve istihdamdır, çünkü bunlar seçim kazandırır. Siyasetçi ekonominin zora girdiği durumlarda “Enflasyon mu, büyüme mi?” ikilemiyle karşılaştığını hisseder ve hemen büyümenin hızlandırılmasından yana tavrını koyar. Oysa fiyat istikrarı sağlanmadıkça büyümenin sürdürülebilir olmadığı da bir realitedir. Ama düşük büyüme ve yüksek işsizlik dönemlerinde bunu siyasete kabul ettirmek çok zordur. Bu durum bize özgü de değildir, pek çok ülkede böyledir. Bir zamanlar Avrupa’da Fransızların Avrupa Merkez Bankası’na sert eleştirileri bu yüzdendi. Türkiye’de de merkez bankaları yönetimleri üzerinde de bu baskı hep var oldu, hâlâ da var. Ancak büyümenin ikinci çeyrekte yüzde 5’i aşması, 3’üncü çeyrekte yüzde 7’nin üzerinde bir veri beklenmesi Merkez Bankası’nın faizi değiştirmeme kararını daha rahat almasına imkân tanıyacaktır.
- Üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makas iyice açıldı. Üretici fiyat artışı şu anda yüzde 16.34 ile 2008 Temmuz’undan bu yana en yüksek düzeyinde. Tüketici enflasyonu ise yüzde 10.7. İki endeksin ölçtüğü fiyat hareketleri farklı, dolayısıyla aralarında fark olması normal. Mesela üretici fiyatlarının kapsamında hizmet fiyatları yok. Vergi hariç derleniyor olmaları diğer bir farklılık. Tüketici endeksinden yer alan işlenmemiş gıda ürünleri ile üretici endeksindeki tarım ürünleri bire bir örtüşmüyorlar. Üretici fiyatlarının kur ve ithalat fiyat geçişkenliği tüketiciye göre daha yüksek. İki endeks içeriklerinden dolayı dönem dönem ciddi farklılıklar gösterirler ancak bizim merak ettiğimiz yüksek üretici fiyatlarından tüketici fiyatlarına bir yansıma olup olmayacağıdır. Bu olasılık önümüzdeki döneme ilişkin enflasyon görünümü bozan diğer faktördür. Son günlerde sıkça konuşulan ara malları fiyat artışları da enflasyon görünümünü bozan faktörler arasında değerlendirilmelidir. Görünümü bozan bu gelişmeler Merkez Bankası’nı bugünkü para politikası kurulu toplantısında karar alırken daha ihtiyatlı davranamaya yöneltebilir.
Bu nedenlerle Merkez Bankası’nın para politikasını mevcut sıkılıkta götürmesi bekleniyor.
Büyümede artılar ve eksiler
Bu yılın ikinci çeyreği için açıklanan yüzde 5.1’lik büyüme genel olarak beklentilerin biraz altında olsa da olumlu karşılanmalıdır. Fakat bu rakam beraberinde bazı “ama”ları ve soru işaretlerini de taşıyor.
- İş nedeniyle sık sık Türkiye’nin farklı şehirlerine gidip iş adamlarıyla konuşuyorum. Gördüğüm o ki, bütün Anadolu Kredi Garanti Fonu’nu konuşuyor. Yetersiz bulan da var, “Yanlış adrese gitti” diyen de var, “Can suyu oldu” diyen de. Ama son açıklanan ikinci çeyrek GSYH rakamları da gösterdi ki KGF ve bazı sektörlerdeki ÖTV indirim hamleleri ekonominin dibe vurduğu bir dönemde yapılan kritik dokunuşlardı. KGF sistemi teminat sorunu olan firmaları rahatlattı, krediler kanalıyla büyümeyi destekledi. Vergi dopingi ise talebi canlandırdı. Özellikle elektronik ev aletleri satışlarında vergi indirimlerinin etkisiyle yüzde 30 dolayında artış var. Önde gelen bir firmanın CEO’sunun dediği gibi “Vergi indirim oranından daha yüksek oranda fiyat indirimi yaptık ama aynı canlanma olmadı. Hükümet vergileri indirdi, sağlanan fayda oran olarak daha az olmasına rağmen psikolojik etkisi daha fazla oldu.” ÖTV muafiyeti eylül sonunda bitiyor. KGF etkisinin azalması ve ÖTV etkisinin kalkmasının ardından piyasalarda hız kesme olabilir.
- İlk çeyrekte yüzde 3 olan yatırımlardaki artışın bu çeyrekte yüzde 9.5’e yükselmesi sevindirici. Yüzde 5.1’lik büyümenin 2.9 puanı buradan geldi. Oysa daha önceki çeyreklerdeki katkı 1 puanı bile bulmuyordu. Ancak bu katkının büyük ölçüde inşaattan kaynaklanmış olması dikkat çekici. İnşaat harcamaları ocak-mart döneminde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 14 artmıştı. İkinci çeyrekte yüzde 25 arttı. Makine ve teçhizat yatırımları ise ilk çeyrekte yüzde 12 ve ikinci çeyrekte yüzde 8.6 daraldı. Merkez Bankası’nın eski başkan yardımcılarından Prof. Fatih Özatay’ın dediği gibi, “Gelecek dönemlerin üretim kapasitesini belirleyen makine ve teçhizat yatırımlarındaki bu değerler olumsuz bir gelişmeye işaret ediyor.”
- İlk çeyrekte yüzde 9.7 artan devletin nihai tüketim harcamalarının ikinci üç ayda 2016 aynı çeyreğe göre yüzde 4.3 daralması önemli. Burada en son daralmayı 2015’in ilk çeyreğinde görmüştük. Ancak bu yılın ikinci çeyreğine ilişkin bütçe verileri hükümetin faiz dışı harcamalarında artışı gösteriyor. Bütçedeki faiz dışı giderler nisanda yüzde 26.7, mayısta yüzde 16.2 ve haziranda ise yüzde 13.3 artmıştı. İçerikleri örtüşmese de bütçede bu boyutlardaki gider artışlarına rağmen devletin nihai tüketim harcamalarının daralması dikkat çekici. Bu daralma büyümeyi 0.6 puan aşağı çekti.
- İhracatın büyümeye katkısı ilk çeyrekteki kadar olmasa da devam ediyor. İhracattaki seyrin devam etmesi önümüzdeki çeyreklerdeki büyümenin gücü açısından önemlidir.
- Hane halkının tüketimi yüzde 3.2 artışla yüzde 5.1’lik büyümeye 1.9 puan katkı yapmış. İç ve dış talebin sağladığı katkılar açısından büyümede daha dengeli bir görünüm var.
- Açıklanan rakamlar kuruluşların büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize etmesine yol açtı. Yıl başında yüzde 3-3.5 dolayında olan 2017 büyüme tahminleri yüzde 4.5, hatta 5’in üzerine çıkmış bulunuyor. KGF ve ÖTV desteğiyle ve devam eden ihracat katkısıyla üçüncü çeyrekte yüzde 7’nin üzerinde bir büyüme sürpriz olmayacak. Bu da yıllık büyümeyi yüzde 5’e taşır.