TÜFE sepetinde fiyatları düzenli olarak takip edilen 417 mal ve hizmet var. Tüm illerden 27,386 işyerinden toplanan 401 bin civarındaki fiyat üzerinden hesaplanır. Bunlar gıda, ulaştırma, konut, sağlık gibi 12 ana gruba ayrılır. TÜİK sepetteki grupların ağırlığını değiştirdi. Oran olarak belirgin değişiklik 4 grupta oldu. Gıdanın ağrılığı yaklaşık 2 puan düşüşle yüzde 21.7’ye inerken, ulaştırmanınki 2 puan artarak yüzde 16.1’e çıktı. Alkollü içecekler ve tütünün ağırlığı yaklaşık 1 puanlık artarken, konut, su ve enerjinin payı aynı oranda azaldı.
Akla hemen 2 soru geliyor. 1) Bu değişiklik enflasyonu nasıl etkiler? 2) Bu değişiklik vatandaşı nasıl etkiler?
Birincisinden başlayalım. 2015 yılına kadar olan 10 yılda ortalama yıllık enflasyon yüzde 8.2 olmuş. Bunun 2.2 puanı yani yüzde 27’si işlenmemiş gıdadan gelmiş. Gerçi turizmdeki daralmanın etkisiyle 2016’da gıda enflasyonu manşet enflasyonu aşağı çekici etki yapmış, ama bu durum 2016’ya özel. Genelde gıda enflasyonu TÜFE’nin oldukça üzerinde seyrediyor. Bu nedenle, normal şartlarda gıdanın ağırlığının azalması aritmetik olarak enflasyonu aşağı çeker. Ama çok büyük bir fark yaratmaz. Payı artan kalemlerden ulaştırma 2016’da TÜFE’nin üzerinde seyretmiş ama önceki yıllarda ortalamanın altında kalmış.
Gelelim 2’inci sorunun yanıtına. TÜFE temsili bir sepettir, aslında herkesin TÜFE’si farklıdır. Benim tüketim kalıbım ile komşumunki aynı değildir. Tüketim alışkanlığı gelir düzeyi ile yakından ilgilidir. Yoksullar bütçelerinin büyük kısmını gıda ve konut gibi zorunlu ihtiyaçlara ayırırken, gelir düzeyi arttıkça bu tip temel ihtiyaçların payı azalır; giyim, ayakkabı, kültür, mobilya, eğlence gibi harcamaların payı artar. Gıdanın payı değil yüzde 21’e, yüzde 1’e bile inse vatandaşın gıda fiyat artışından etkilenme derecesi değişmez.
BETAM’ın bir araştırmasına göre zengin ile yoksulun enflasyonu zaman içinde farklılaşmış. Eğer 2003’ü 100 olarak alırsak, en zengin yüzde 20’nin 2014’e kadar olan enflasyonu yüzde 147 olmuş. Yoksulunki ise yüzde 165. Yani yoksulun harcama sepetinin fiyatı zengininkine göre 18 puan daha fazla artmış. Fark ağırlıklı olarak gıda ve konuttan kaynaklanmış. Dün açıklanan revizyonla bu gruplardan gıdanın payı düşerken konutunki artmış ama sonuçta vatandaşın bu mal ve hizmetlere ödediği para değişmemiş. Geliri de artmamış. Yani gerçek hayatta değişen bir şey olmamış. İşte bütün mesele burada...
Davos’ta öğrendiğim 7 şey
Dünya Ekonomik Forumu geçen hafta Davos’ta toplandı. Oradaydım. Katılanlarla konuştum, panelleri izledim. Neler mi öğrendim?
İş dünyası Trump konusunda kaygılı. Bence çok haklılar. Çünkü züccaciye dükkânına bir fil girdi. Herkes bakalım ne olacak diye bekliyor. Umarım şu ana kadar yaptıkları yapacaklarının göstergesi değildir...
Ekonomistler küresel ekonomiye dair karamsarlar. Onlar da haklılar, çünkü krizden çıkış beklenenden daha yavaş olabilir. Davos’takiler böyle diyor...
Politikacılar küresel barış ve istikrar konusunda endişeliler. Bakmayın borsaların rekor kırdığına, Almanya ve ABD gibi birkaç ekonomi dışında işsizlik dünyada hâlâ çok yüksek. Özellikle genç nüfus işsizliği istikrarı tehdit ediyor.
Petrol ithalatçısı ülkeler düşünceliler, çünkü fiyatların yönü yukarı doğru. Petrolcüler diyor ki son yıllarda rafa kalkan ve iptal edilen yatırımlar nedeniyle gelecekte bir fiyat şoku yaşanabilir.
Avrupalılar belirsizlik içinde, çünkü Avrupa içindeki AB karşıtı hareketler güçleniyor. Bundan 10 yıl sonra bugünkünden oldukça farklı bir birlik görebiliriz. Henry Kissinger’ın Davos’ta dediği gibi İngiltere’nin ayrılmasıyla bölgede bir yeniden yapılanma olabilir.
Japonlar ve Amerikalılar panikte, çünkü Çin hem ekonomik, hem politik, hem de askeri olarak çok güçlü geliyor. Trump’ın anti-Çin tweet’leri de galiba bu panikten kaynaklanıyor.
Ben kaygılıyım çünkü bu sanayi 4.0 meselesi sandığımızdan daha ciddiymiş ve biz bunun tam olarak farkında değiliz. Söz konusu olan bir bilişim, teknoloji ürünü değil 4. sanayi devrimi. Devrim çoktan başlamış, ilk 3’ünü kaçırmıştık, aman bunu kaçırmayalım.
Merkez Bankası ne yaptı?
Para politikasında daha önce başvurulmamış bir yöntem deneniyor. TCMB’nin son adımlardan sonra sadelik gitti, geride karmaşık bir uygulama kaldı.
Merkez’in araçları arasında geç likidite penceresi diye özel bir imkân var. Para bulamayan ya da elindeki parayı plase edemeyen bankaların gün sonunda başvurdukları son imkândır. Prof. Fatih Özatay’ın dediği gibi “yandım anam yetiş faizi”.
TCMB bu imkânın faizini bir puan artırdı. Politika faizini sabit tuttu, gecelik borç verme faizini ise 0.75 puan artırdı. Önceki banka yönetimleri oynaklığın yüksek olduğu zamanlarda kullanabilecekleri esnekliği yaratmak için gecelik faizi yükseltirlerdi. Yani koridoru genişletirlerdi. Oysa şimdi Merkez koridorun üst bandının daha da üzerinde bir oranı etkin hale getirdi. İstisnai olan bu imkân bugüne kadar hiç para politikası aracı olarak, piyasayı yönlendirmek için kullanılmamıştı.
Politika faizine dokunmayan TCMB bu yola, parasal sıkılaştırmayı geçici hale getirmek için başvuruyor. Oysa yıllardır kullandığı gecelik borç verme faiziyle de aynı geçiciliği sağlayabilirdi. Piyasalarda oynaklık azaldığında gecelik borç vermenin payını azaltıp, daha düşük faizli olan haftalık repoya ağırlık vererek piyasadaki ortalama fonlama maliyetini azaltabilirdi. İşlerin kalıcı şekilde düzeldiğine ikna olduğunda da gecelik faizi kademeli olarak aşağı indirebilirdi. Böyle yapsaydı, yani gecelik borçlanma faizini diyelim ki 1.5 puan artırsaydı ne olurdu? Bence kuru daha aşağıda görebilirdik. Şu noktada, basitlik ve netlik para politikası uygulamasının etkinliğini azaltmaz, aksine, artırır.