Yalnızca CHP’yi değil, Türkiye’deki siyaseti yeniden biçimlendirecek olan en büyük gelişme üç aşamada tamamlandı.
Bir, Baykal gitti.
İki, CHP Genel Sekreteri ve Baykal’ın 53 yıllık arkadaşı Önder Sav verdiği destekle Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkan adaylığına taşıdı.
Üç, CHP il başkanları Kılıçdaroğlu’nun yanında yer aldıklarını açıkladılar.
Kılıçdaroğlu’nun çıkışı, CHP’nin en azından iktidar ortağı olabileceği bir siyasal atmosfere işaret ediyor.
Son 3-4 gündür bana ulaşan bilgilere bakarsam, Kılıçdaroğlu’nun adaylığından tüm partilerin kendine vazife çıkardığı izlenimi edindiğimi söyleyebilirim.
“Ötekisi olmayan parti” söylemiyle sahaya inen Sarıgül cephesi sessizliğini korusa da, Kılıçdaroğlu liderliği artık yeni bir “sol” figüre ihtiyaç olmadığını ortaya koyuyor.
DP’nin merkez sağda boşluk doldurma iddiası daha kuvvetli bir biçimde dillendiriliyor, Hüsamettin Cindoruk’un muhalefetine rağmen, Tansu Çiller’in genel başkan adayı olmasını sağlamaya yönelik teşkilattan gelen baskılar artıyor.
MHP, “milliyetçiliği devletten millete teslim etmek” konusundaki dönüşümünü hızlandırarak, başta KOBİ’ler olmak üzere, proaktif politika üretmeye soyunuyor.
Şener, CHP’ye geçer mi?
CHP’nin “artık oyları” toplama olasılığının güçlenmesi, yeni bir 4’üncü partinin başarı şansının zayıflatıyor. Bu durumdan en çok etkilenenlerin başında da Abdüllatif Şener geliyor. DP’nin de çengel attığı Şener’e bana göre CHP’nin yolu açılıyor. Bu iddiayı biraz erken bulabilirsiniz, ancak bu konuda beni ikna eden faktörün Kılıçdaroğlu ile yükselen siyasal zemin olduğunu söyleyebilirim: Dürüstlük ve hakça bölüşüm!
Her iki tema da Şener’e uyar!
İş dünyası CHP’nin taşıdığı “halkçılık ve devletçilik” oklarının üzerlerinde yarattığı tehdit algısından sıyrılamamışken; Kılıçdaroğlu gibi “müfettiş kökenli” bir liderden bin beter korkuyor.
İsimlerini belirtmeme gerek yok; iş dünyasının çok yakından tanıdığı bir işadamının sözünü aktaracağım: “Kılıçdaroğlu’nu çok ama çok iyi tanıyorum; eğer Başbakan olursa pılımı pırtımı toplar bu ülkeden giderim!”
Sohbete katılan yine kamuoyunda bilindik isimlerden bir başka işadamı da bu sözü onaylıyor.
Üçüncü işadamı “Ekip” diyor!
Yeni kadro, yeni anlayış
CHP’li tekstil sanayicisi Umut Oran’a iş dünyasının korkularını soruyorum.
Oran “CHP’de iş dünyasının temsilcisi ve sivil toplumda uzun yıllar çalışmış birisi olarak” diye söz başlıyor ve iddiasını ortaya koyuyor:
“İş dünyasının teminatı benim, sorun olmayacağına dair güvenceyi veriyorum. Oda, birlik ve dernek başkanlarının yanı sıra Washington, Brüksel, Paris, Zürih’ten arayanlar oldu; hepsine görev verilsin veya verilmesin ‘Sorumluluk alacağım’ dedim. Sayın Sav ezber bozdu, tarihi ve siyasi çok önemli bir hamle yaptı. Partinin yenilenmesi ve yeni yönetişim anlayışıyla kadro kurması mümkün olacak.”
Baykal’ın manevrasını bekleyin
Oran’a son bir soru yöneltiyorum:
“Deniz Baykal ne yapar?”
“Sayın Baykal’ın akil adam olarak bilgeliğine ve deneyimine ihtiyacımız var. Partimizin onursal başkanı olur ve destek verir. Aklandığı zaman (kaset iddialarını kastederek) kendisini Cumhurbaşkanlığı’na taşırız.”
Baykal’ın ne yapacağını bilemem ancak aklımın öngördüğünü söyleyebilirim.
Baykal bana göre partiyi kamplaştıran ve kendini dışlayan bir sürece saplanıp kalmaz ve Sav’ın manevra alanına hükmederek sahneye çıkar; “Kılıçdaroğlu’nu destekliyorum” der!
Elbette bu yalnızca bir tahmin.
Ak Parti’nin Kılıçdaroğlu vakasından sonra takınacağı pozisyondan hiç söz etmediğimin farkındayım. Bir kere “İnşallah kaset olayının devamı yoktur” diye dua edecektir.
Çünkü Baykal’ın tutumu siyasette içtihat oluşturdu; “Kaseti çıkan, gider!”