Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye Müteahhitler Birliği’nin (TMB) hafta sonunda düzenlediği “Taahhüt Sektörü Geleceğini Arıyor” başlıklı arama konferansından edindiğim izlenimleri dünkü yazımda aktarmıştım. Bugün de Türkiye’nin AB normlarında imarını gerçekleştirecek, bölgesinde lider bir “Türk müteahhitliği” markası oluşturmaya dönük yöngörüye yer vermek istiyorum. Elde ne var?
Türk müteahhitlerinin 2008 sonu itibariyle, 70 ülkede gerçekleştirdikleri proje sayısı 5 bine, uluslararası iç hacmi ise 130 milyar dolara ulaştı. Türkiye, uluslararası müteahhitlik liginde yer alan 23 firma ile Çin ve AB’den sonra üçüncü sıraya oturdu. “Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhidi” listesinin yüzde 10’u Türk firmaları.
Önümüzdeki 10 yılda ne hedefleniyor?
Dünya liginde 40 firmayla yer almak. Yurtdışı hasılatın Türkiye’ye dönüş tutarını 3 kat artırmak. Alınan inşaat işlerinin en az yüzde 20’sinin Türk müşavirlik firmaları tarafından yapılmasını sağlamak. Kârın yüzde 1’ini Ar-Ge’ye ayırmak. Yıllık cirosu 1 milyar doların üzerinde Türk müteahhitlik şirketlerinin sayısını 10’a çıkarmak. Sertifikasyon ve akreditasyon sorunlarını çözmek.
Eski DSİ Genel Müdürü ve ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Doğan Altınbilek’in vurguladığı gibi, mesleğin, “mühendislik-tedarik-inşaat müteahhitliği” olarak çevirebileceğimiz “EPC müteahhitliği”ne geçişini hızlandırmak. En az 5 EPC müteahhidi çıkarmak.

Haberin Devamı

Kavramlar üretildi
Konferansta, K-A Danışmanlık’ın sahibi Ali Kantur ile ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Talat Birgönül kavram üretmekte başı çekti. Kantur, sektörden çıkışı düzenleyecek kurumsal adımlara da dikkat çekti. Prof. Dr. Birgönül’ün “glocalization” olarak sunduğu, global pazarlarda yerel etkileri gözeten öngörüsü de özellikle küresel ekonomik krizin ortaya çıkardığı korumacılık eğilimlerinin bir yan unsuru olarak gündeme alındı.
Konferansta en fazla görüş ayrılığının “kurumsallaşma” alanında çıktığını söylemeliyim. Türk müteahhitliğinin rekabet avantajının “hızlı ve esnek” karakterinden geldiğine vurgu yapan sektörün “birinci kuşağının”, Türk Ticaret Kanunu ve Kamu İhale Kanunu’ndaki yasal düzenlemeler söz konusu olunca, esneklik göstermeye başlaması dikkatlerden kaçmadı.

Haberin Devamı

Kamu ve özel işbirliği
Müteahhitlerin birincil sorunu, düşen karar ve finansman olanaklarının azalmasıydı. Bu noktada toplumsal fayda-maliyet analizi ile ticari finansal analiz arasındaki farkın kamu tarafından kapatılmasını öngören PPP (kamu özel ortaklığı) modeli önem kazandı.
Yap-işlet-devret (BOT) gibi, yap-işlet (BO) modellerini de içeren işbirliklerinin yanı sıra, şirketlerin, konsorsiyumlardan başlayarak giderek derinleşen ortaklıklara gitmesini zorunlu kılacak rekabet koşulları üzerinde duruldu. Pazar çeşitlenmesini hedefleyen müteahhitler, Libya, BDT ve Balkan ülkeleri gibi mevcut pazarlarda da daha etkin rol almak için, “finansal ve kurumsal imajın güçlenmesi” açısından, Türk Dışişleri ile daha yakın çalışma gereğini kayda girdi.
Burada en fazla gündeme gelen konu, teminatlar sorunu oldu. Bir katkıyla bu konuyu kapatayım: Kamu-özel sektör finansal işbirliğini artırırken, kaynakların çarçur edilme riskini bertaraf edecek şeffaflığın oluşması yönünde kamusal bir irade oluşmalı.
Bir gözlemimi de paylaşayım: Türkiye Müteahhitler Birliği’nin  kurumsallaşma sürecinde aldığı yol dikkat çekici.