Tunceli
Avrupa’daki akademisyenlerin rehberliğinde hazırlanan “Son Tanıklar Göçmeden - Dersim 1937-1938 Sözlü Tarih Projesi”ne, yaklaşık 300 tanık ve onların çocuklarıyla görüşerek katkı sağlayan araştırmacı Cemal Taş, 2007 yılında piyasaya çıkan “Külden Evler” kitabında, Tunceli’de 1993-1994 döneminde çıkartılan köy ve orman yangınlarını yazmıştı; yazarla beraber o yerlerde dolaştık.
Tunceli’de yangınlar bitmemiş! Munzur gözelerine gittik; su akacak biz ağaçların altında serinleyeceğiz... Gözelerin başlangıç noktasındaki Ovacık’ın Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün Munzur’un kenarına hazırlattığı kahvaltı sofrasında sohbet ederken, gözüm karşı tepelerden yükselen dumanlara takılıyor.
Önce algılamakta güçlük çekiyorum; bulut hareketi gibi geliyor. Sarıgül’e soruyorum: “Orman yanıyor” diyor.
Orman yangınları bitmedi
Sarıgül’e akla gelen soruyu yöneltiyorum: “Kim yakıyor? ”
Hani bir zamanlar buralarda köyleri “Asker elbisesi giymiş PKK’lılar” yakardı ya! Sarıgül “Bilmiyorum... Yangını söndürmek için yapılan bir çalışma görmüyoruz, Çevre ve Orman Bakanlığı’na yardım talebi iletiyoruz, onu da kabul etmiyorlar...”
O zaman akla teröristlerin ormanların arasında barınmasını engellemek için yangın çıkartılabileceği ihtimali geliyor. Bu yorum da Tunceli’nin tarihsel belleğinde karşılık bulmuyor. Onlar Tunceli’nin insansızlaştırılmaya çalışıldığına inanmışlar.
Tunceli’de Aleviler çoğunlukta. Alevi inancına göre güneşin oğlu “ışık” başta olmak üzere; ağaç kutsal, kuş kutsal, çiçek kutsal, su kutsal; doğa kutsal... Bölgedeki orman yangınlarına ve HES projelerine tepkinin bir yanıyla “kimliklerine saldırı” olarak algılanması da bu yüzden...
Munzur’dan gözyaşı akıyor
Kayıtlı 1518 çeşit bitkinin yeşerdiği Tunceli’nin bugünlerde en önemli meselesi Munzur nehri üzerine inşa edilecek barajlar. Hükümete “Cennetimizi, cehenneme çevirmeyin” diye sesleniyorlar. Ovacık’ta 8, Pülümür’de 4 Hidroelektrik Santrali’nin (HES) ihalesi bitmiş, 16 HES projesi de yolda...
Bu barajlar yapılırsa klima etkilenecek ve Munzur’a dağlarda akan kar suyu azalacak. Su geçtiği yatakları beslemek yerine, barajlarda toplanacak ve bugünün bitki örtüsü kalmayacak. Munzur kenarındaki dağa taşa HES karşıtı sloganlar yazılmış: “Munzur bataklığa dönüştürülmesin. Ziyaret köyü Munzur gözeleri ”
20 milyon dolar gerekiyor
Madalyonun bir de öbür yüzü var: Yöre halkı tarafından ziyaret yeri olarak da kabul edilen Munzur’un “kutsal” suyu, kanalizasyon atıkları ile kirleniyor. Çevredeki yerleşim birimlerine alt yapı yatırımları yapılmadığından, kanalizasyon suları Munzur nehrine boşaltılıyor.
Sarıgül “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bölgedeki alt yapı yatırımları için 20 milyon liranın çıkartılacağını söylemişti. Bu rakam 16 milyon liraya indirildi. 8 milyon lirası hibe olacaktı. Kalan 8 milyonun yüzde 45’i Çevre Bakanlığı, yüzde 5’i de yerel belediyelerce karşılanacaktı. Henüz 3.5 milyon liralık kanalizasyon yatırımı için ödenek çıktı” diyor. Kimi köylere AB destekli arıtma tesisleri kurulmuş. Ancak elektrikle çalışan bu arıtma tesislerini, faturalarını ödeme güçleri olmadığı için de çalıştıramıyorlar.
Munzur Su’ya Bakan desteği
İşadamı Haydar Kaya öncülüğünde 2000 yılında yapılan bir toplantıda 14 kişinin birleşip, 1 milyon 250 bin sermaye ile “Munzur Tarım ve Sanayi Ürünleri” şirketini kurup, “Munzur Su” şişeleme tesisi yatırımı yapmıştı.
Şirket ortaklarının sayısı yurt içinden ve dışından Tuncelilerin iştiraki ile 240’a yükselip, sermayesi de 7.5 milyon liraya ulaştı. Gezdik; hijyen kuralları uygulanan 50 kadar çalışanı olan bir tesiste üretilen doğal kaynak suyu, iç piyasaya ve Almanya’ya satılmak üzere el değmeden ambalajlanıyor.
Kaya en çok Munzur suyunun kalitesi ile övünüyor. Atom Enerji Kurumu’nun yaptığı ölçümlere göre içinde nükleer oranı en düşük su olduğu iddiasındalar. PH ve sodyum, kalsiyum gibi değerleri de oldukça makbul bir seviyelerde. Yıllık 70 bin dolar ihracatla, Tunceli’nin sınırı geçen tek ürünü; “Efsane su Munzur”.
Tunceli’de şarap ve meyve suyu yatırımı yapmayı düşündüklerini söyleyen Kaya, Munzur ortaklığının 10 milyon dolar yatırımla 50 dönümlük arazide tatil köyü yapmak üzere hazırladıkları bir proje üzerinde çalıştıklarını belirtiyor. Gerçi biz gezerken, Munzur’un kıyısında İsviçre’de yaşayan bir Tuncelili’nin kamp evlerini gördük, boştu! Devlet Bakanı Zafer Çağlayan önceki günlerde TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in de katıldığı Tunceli ziyaretinde, “Munzur Su” işletmesinin sorunlarına el attığı gibi, yörede üretilen balın markalaşması için de bürokratları seferber ettiği anlatılıyor.
Cem Boyner ne demişti?
Tunceli gezisi sırasında karşılaştığım Ümit Boyner, “15 yıl sonra buraya gelmek, çok heyecanlandırdı. Hiç bir günde üç kez tandır yememiştim ” diyordu. Taş’ın sözünü ettiğim kitabının sayfalarını çevirdim ve orada TÜSİAD Başkanı’nın eşi Cem Boyner’in 2 Ağustos 1995 günü medyaya yansıyan şu ifadeleriyle karşılaştım:
“Tunceli’de çok ağır bir Özel Tim baskısı var. Terörle mücadele, vatandaşla mücadeleye dönüşmüş”.
Cem Boyner o dönemde eşi Ümit Hanım ile YDH Genel Başkanı sıfatıyla karış karış Türkiye’yi dolaşıyordu. Son 15 yılda Tunceli’de neler değişti? CHP’nin başına Kılıçdaroğlu’nun geçmesini “devrim” olarak niteliyorlar. Yaşlılar CHP’nin Tuncelili liderini, “Kemal Bey”, “Kemal” ya da “Kılıçdaroğlu” yerine, ait olduğu Kureyşan aşiretine gönderme yaparak “Kureysiz” diyerek anıyorlar. Kılıçdaroğlu’nun mesajlarını değerlendirirken de, “O’nun yüzüne bakınca, söylemediği bin tane iyi şey daha olduğunu düşünüyoruz” yorumlarını yapıyorlar. Tunceli’ye refah, özgürlük ve barış getirene de “lider” diyecekler...