Bundan bir ay kadar önce İstanbul’da bir konferansta karşılaştığım Irak Kürt Bölge Yönetimi (IKBY) Ticaret Bakanı Sinan Çelebi, Habur’un genişlemesinden söz ederken, “Türkiye ile iki sınır kapısı daha açmayı konuşuyoruz” diyordu.
Dün de saat 16.00 sularında IKBY Başkanı Mesut Barzani ile Ankara’ya hareket etmek üzereyken görüştüğüm Çelebi, “2 gün Ankara’da, 1 gün de İstanbul’da geçireceğiz” demekten öteye geçmiyordu.
9 yıl aradan sonra ekonomik konuları da görüşmek üzere Ankara’ya gelen Barzani’nin en büyük talihsizliği, bu ziyaretin morallerin bozuk olduğu bir dönemde gerçekleşiyor olması...
Barzani yalnızca Çelebi ve Eğitim Bakanı Sefin Dizayi ile birlikte geliyor.
PKK’nın, 1 Haziran’dan itibaren şehirlerde eylem yapacağını açıklamasını takiben İskenderun ve İsrail’de eşzamanlı olarak kan ve gözyaşının akması görüşmelerde gündemi belirleyeceğe benziyor.
Konjonktürü dikkate alan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün yaptığı basın toplantısında Barzani ziyaretinin ana konusunu, “Terör konusunda işbirliği” olarak açıklıyordu.
Muhtemelen, önceki gün katıldığı Kürdistan Yurtsever Birliği’nin kongresinde “kendini öldürme savaşı“ olarak nitelediği iç savaş günlerine gönderme yapan Barzani’ye, İskenderun’da şehit olan erin tabutu başında Kürtçe ağıtlar yakan anne de hatırlatılacak.
Barzani elini nasıl uzattı?
Ankara-Erbil hattında gerek siyasi, gerekse de iş çevrelerinin kurduğu üst düzeyde ilişkilerin eğer bir kaza olmazsa (!) “protokole bağlanması” süreci yeni başlıyor.
Davutoğlu’nun IKBY’yi ziyareti ve Türkiye’nin Erbil’de konsolosluk açması “Üçlü ittifakın” sonucuydu.
Saddam devrildikten sonra kurulan yeni düzende Barzani’nin ilk olarak petrol sahası lisanslarını Türk şirketlerinden Genel Enerji ve Petoil’e vermesi “niyet beyanı” niteliğindeydi.
Habur’dan yapılan ticaret Kuzey Irak raflarını doldururken, Kürt şehirlerinin yeniden imarını da Türk müteahhitleri yapıyorlardı.
Erbil hükümetinden en çok iş alan müteahhitlerin başında; Makyol, Yüksel, Tepe, Nursoy, Yenigün gibi “etnik” ya da “ideolojik” paydaşlıktan ziyade, Ankara merkezli firmaların gelmesi aynı niyet beyanının yansımasıydı.
Türkiye’nin ekmek kapısı
Erbil’de müteahhitlik işleri üstlenen İstanbul merkezli Afa, Türkiye’den ünlü markaların bölgedeki yatırımcısı (franchise) haline geldi.
Vakko’nun Erbil’deki mağazasını açan Afa, önümüzdeki günlerde Faik Sönmez, Tekin Acar, Esse gibi tekstil, kozmetik ve küçük ev eşyaları alanında faaliyet gösteren markalarla da görüşüyor.
Aylık cirosu 1.5-2 milyon doları bulan tekstil sektöründe Collezione, LC Waikiki, Mavi Jean, Damat ise yatırımcı olarak Erbil’de mağaza açtı.
Marketlerde de rafların Ülker’den Pınar’a; İpek Kâğıt’tan Omo’ya kadar Türkiye’den giden ürünlerle dolduğunu hatırlatayım.
Türkiye’nin büyük grupları Kuzey Irak’ın enerji yatırımlarına ilgisiz kalmadı.
Barzani’nin kapılarını açtığı işadamları kervanına en son katılan Ahmet Özal, Erbil’de konut ve enerji yatırımları yapan “Özal Group” şirketini kurdu ve bölgenin en lüks semti “English Village” de sıralanan Türk şirketleri arasında yerini aldı; Koç Topluluğu’na bağlı Divan Otel’in açılışı gün saymaya başladı...
Şimdi; Türkiye-Irak arasında kurulan “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Kurulu” benzeri bir yapının Barzani’nin yönetimi ile de gerçekleşmesini umut edenler, komşumuzun bölgesel barış planını öğrenmek istiyorlar.
Ticaretin barış yolunu açtığını gördük; ne var ki savaşın ekonomik ilişkileri tıkadığı bilgisi de hiç yeni değil.