Başbakan Erdoğan’ın, Ak Parti milletvekilleriyle yaptığı toplantıda,
5 yılda bir revize edilen ve “kırmızı kitap” olarak anılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde değişiklik yapılarak, “İç tehdit sıralamasında, irticanın yerini işsizlik alacak” demesi, istihdam sorununun yapısallaşma riskiyle karşı karşıya kaldığının ilanı niteliğindeydi.
Bu nedenle, 2010-2011 programını açıklayan TÜSİAD’ın yeni yönetim kuruluyla düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin “istihdam/işsizlik“ perspektifi üzerinde durması sürpriz değildi.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, “İstihdamda yüzde 65, katma değer kapasitesinde ise yüzde 10’luk bir paya sahip olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeniden yapılandırılması” üzerinde durdu.
Bu konuda Boyner’den gelen en önemli katkı, “meslekleştirme” ve “uzun erimli ekonomik politikalar“ kavramlarıydı ki, her iki konuda da eğitim en önemli yeri işgal ediyor.
Daha açık bir ifadeyle söylersem, TÜSİAD meslek liseleri ile imam hatip liselerinin kaderinin ayrıştırılmasını öneriyor.
TÜSİAD’da “kadro” dönemi
TÜSİAD’ın ilk kez uyguladığı sahne düzeninde; kürsü kalkmış, izleyicilere birkaç basamak daha yaklaşılmış, oturdukları koltukların arasına da “yerel” imajını güçlendiren sedef kakmalı küçük sehpalar yerleştirilmiş.
Mazeretleri nedeniyle toplantıya katılamayanların dışında TÜSİAD Yönetim Kurulu’nun 7 üyesinin de hazır bulunduğu sahne, “hesap verebilirlik” üzerine kurulu bir döneme işaret ediyor.
Boyner’in yeni oturma düzenini “kurumsal anlayış” olarak tanımlaması, “Dönemsel de olabilir mi?” sorusunu yöneltmeme neden oluyor.
Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın yönetim süresini tamamlamadan istifa etmesi üzerine başlayan başkanlık tartışmaları sırasında, işadamı Rahmi Koç’un medyaya yansıyan “Eskiden yalvarırlardı, şimdi TÜSİAD’a başkan bulamıyoruz“ sözü hiç söylenmemiş gibi davranarak, “dönem“ tahliline girmiyor Boyner.
Boyner, “Sesiniz nasıl çıkacak?“ türünden bir soruyu ise “Gerektiği zaman yüksek“ diyerek yanıtlıyor, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç’un genel kurulda yaptığı “güç“ tanımını referans gösteriyor.
Koç, 21 Ocak’taki konuşmasında “Demokrasilerde güç kullanmaya değil, konsensüse, uzlaşmaya inanan bir topluluğunuz... etki bazen bağırarak, bazen fısıldayarak, bazen de durumu bozmadan sabırla tekrar ederek sağlanabilir” demişti.
Seçim barajı tartışması
TÜSİAD’ın bir yıllık çalışma programını ayrıntılı olarak dinlemek sıkıcıydı. Ne de olsa artık “bilgiye erişimi” sağlayabilecek gelişmiş bir internet ağı var. Bilinenlerin tekrarı da çok ilginç gelmedi.
Belki de bu nedenle söylenmeyenlere ilgim arttı...
TÜSİAD’ın “Dış Siyasi ve Ekonomik İlişkiler” başlığı altında ele aldığı bölgeler içinde Afrika neden yok?
Her düzen eleştirisi içeren cümlede “asker” ve “sivil” dengesi kurmaya mecburlar mı?
Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın “moralimiz bozuk” dediği bir Türkiye’de, Boyner’in “Bizim moralimiz iyi; önemli olan yola çıkmak” demesi, kime mesajdır?
“10. Demokratikleşme Paketi” çalışması yapacaklarını söyleyen Boyner’in önerdiği, “Oto-kritik edebilen parti lideri modeli” elbisesi, kimin üzerinde prova edilecek?
Başbakan ile Boyner arasındaki ilk polemik konusu belli oldu. Boyner seçimlere yüzde 10 barajıyla gidileceğini ilan eden Başbakan’ı, “Bu yaklaşım, Türkiye demokrasiye hazır değil demekle aynı şey. O zaman tek parti daha istikrarlı olur, seçim barajını yüzde 20’ye çıkaralım” sözleriyle eleştirdi. Boyner, Başbakan’ı İsmet Paşa’ya mı benzetti?