İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) organizasyonunda 269 sivil toplum kuruluşu temsilcisi Brükselde 12 saatlik yoğun mesai sürdürdü.Gerek Türk heyeti, gerekse de Başbakan Tayip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Conrad Otelindeki toplantılara moralli başladı.Oysa daha 24 saat önce AB ile Türkiye arasında ilişkiler yay gibi gerilmişti.Ucu açık müzakere, müzakere tarihi, tam üyelik yerine özel statü ve Kıbrıs Rum kesiminin tanınması Türk diplomasisinin önüne dağ gibi yığılmıştı.Başbakan Erdoğan, Türkiye Platformundan bir gün önce Brüksele gelmişti, burada temaslarda bulundu. Edindiğim bilgilere göre bu görüşmelerde tam üyelik müzakeresi ve tarih konusunda sağlanan ilerleme yüzlerin gülmesine yol açıyor.2005 Ekimine kadara tarih ve tam üyelik müzakeresi. Bundan sonrası ince bir diplomasi. Avrupanın kalbinin attığı Brüksele Türkiye Platformunun AB tam üyelik yolunda, ikinci çıkarması. Başbakan Erdoğan, Brükseldeki konuşmasına "10 Aralık Dünya Hakları Günü. Hepinize kutlu olsun" sözleriyle başladı.56 yıl önce New Yorkta toplanan Birleşmiş Milletler üyeleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul etmişti. Erdoğan en temel insan hakkının bireyin yaşamı hakkı olduğu vurgusu yaptığı konuşmasında,"Dünyanın hangi yöresinde yaşarsa yaşasın, hangi dine, dile, ırka, etnik kökene mensup olursa olsun, insanın temel beklentisi, müreffeh, onurlu ve saygın bir yaşamdan ibarettir" derken, ABnin kuruluşuna giden yolun da buradan geçtiğini belirtiyor. Türkiyenin AB üyeliğinin de aynı perspektiften görülmesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Evet, Türküz, Müslümanız, cesametli bir ülkenin vatandaşları, zor bir coğrafyanın sahipleriyiz" mesajını da vermeyi ihmal etmedi! Erdoğan, Brükseldeki konuşmasında tarihi referanslara vurgu yapmayı sürdürdü. Devletler arasında sürekli işbirliği kurmayı hedefleyen görüş ve önerilerin tarihinin 14. yüzyıla kadar uzandığını belirten Erdoğan şu örnekleri verdi:"17. yüzyılda da, Fransız rahip Emeric Cruce, Hristiyan olan ve olmayan bütün milletleri içine alacak, modern anlamda uluslararası bir teşkilat kurulmasına yönelik bir barış tasarısı ortaya atmıştır. Crucenin önerileri ABnin kuruluş mantığına çok benziyordu. Cruce uyuşmazlıkların çözülmesi için kurulmasını önerdiği kurulda birinci yeri Papaya, ikinci yeri ise Türk padişahına (Osmanlı demek istedi sanırım) vermişti." Tarihi referanslar Türkiyenin geleceğin dünyasında AB için oynayacağı rolün görmezden gelinemeyeceğini belirten Erdoğan, ABnin "çeşitlilik içinde birlik" iddiasının inandırıcı olmasını savundu. Ve bir soru sordu:"AB, kimliğini Hristiyanlıkla sınırlayıp, laik Türkiyeyi dışlarsa, bünyesinde yaşayan ve entegre olmaya davet ettiği milyonlarca Müslümanı ve başka inançtan toplulukları uyuma mı, yoksa yabancılaşmaya mı teşvik etmiş olacak?"Ekonomide bazı sıkıntılar olmakla birlikte iyileşmelerin de sağlandığını belirten Erdoğan, "Gümrük Birliğinin tamamlanmasından 2004 yılının Mart ayına kadar geçen sürede, Türkiye - AB ticareti AB lehine 70 milyar Euro açık verdi. Aynı dönemde Türkiyenin ABden aldığı yardımlar ise 1 milyar Euroyu ancak buldu" bilgisini de verdi. Çeşitlilik içinde birlik Türkiyenin AB ekonomisine dinamizm getireceği inancını dile getiren Erdoğan, serbest dolaşım sınırlamalarına da atıfta bulunarak, Türklerin geleneksel eğiliminin kendi topraklarında yaşamak olduğunu söyledi; Almanyadan kesin dönüş yapanların, bu ülkede kalanlarla aynı sayıda olduğunu da vurguladı.Erdoğan en kritik konuşmasını da şöyle tamamladı:"Umarım, kullanmayı hiç sevmediğim, kritik tanımını, önümüzdeki hafta bugün toplanacak Zirveyle birlikte geride bırakacağız. Artık ilişkilerimizde normal safhaya, daha doğrusu, olması gereken safhaya geçeceğiz."Erdoğan, Türkiyenin AB standartlarına ulaşma iradesini beyan ettiğini belirtirken, "Hiç kimsenin Türkiyeye bina ehil ve muktedir değilsin deme hakkı yoktur. Nelere muktedir olduğumuzu son iki yılda gerçekleştirdiğimiz sessiz devrimle gözler önüne serdik" demekte de bir mahsur görmedi. Erdoğan konuşmasını yine tarihten referanslarla tamamladı:"Ünlü tarihçi Bernard Lewisin hatırlattığı gibi, Atatürke göre ayakta kalan ve ilerleyen tek medeniyet, yani çağımızın medeniyeti vardır. Moderleşme O medeniyet, tabii ki Batıdır. Bu nedenle Türk halkı, 1800lerde başlattığı çağdaş medeniyeti yakalama çabasında, standartları daha yüksek Batılı bir ülke olma yolunda ilerlemeye kararlıdır." Brüksel bir yandan tarih yazıyor, bir yandan da tarihe uzanıyor. syilmaz@milliyet.com.tr Sessiz devrim!