Mevlana öldükten sonra oğlu Sultan Veled döneminde kurumsallaşan "sema" ve "Mevleviliğin" o günlerde bir ritüeli yoktu. Çarşı esnafı bir süre Mevlana'yı izledi, gönlü coşan kendini attı meydana, döndü, döndü, döndü; önceki gün de böyle oldu. Bundan 800 yıl önce Mevlana Celalettin-i Rumi, Konya'da bir pazar yerinde altın döven ustaların çekiçlerinin çıkardıkları sesle dönmeye başladı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile birlikte başlattığımız "Baba Beni Okula Gönder" kampanyası için Konya'dayız. Metro Group, kampanyamız çerçevesinde burs verdiği 100 kız öğrenci arasında, UNESCO'nun "2007-Mevlana Yılı" nedeniyle, "Hoşgörü" konulu bir kompozisyon yarışması düzenledi.Fatma Nur, Sultan ve Fatma, Konya'daki alışveriş merkezi "M1" de düzenlenen törende, "Hoşgörü" ödüllerini aldılar.Törenin konukları, her zaman olduğu gibi ilin ileri gelenleriyle sınırlı değildi. Salonda farklı bir hava esiyordu, mevsimlerden "vuslattı"... Mevlana'nın 733'üncü "vuslat/ölüm" yıldönümü nedeniyle düzenlenen "Şeb-i Aruz" haftası etkinlikleri çerçevesinde, TOBB'un ekonomistlerinden ressam Gül Şefika Balaban, Ankara'dan geniş bir ekiple gelmişti törene.Balaban'ın "Horasan'dan Anadolu'ya" isimli resim sergisi vardı salonda.Mevlana'nın Horasan'dan (bugünkü Afganistan sınırlarından) kalkıp Konya'ya gelişiyle başlayan öyküsünü anlatıyordu resimlerinde.ÇYDD Başkanı Prof. Türkân Saylan yürütülen projeleri anlatıyor, "100 bin kızımızı okullu yapabilirsek çok önemli bir toplumsal sıçrama başlatmış olacağız" diyordu. Hoşgörü ödülü 57 yıldır eğitime, kültür ve sanata, gençliğe, nitelikli insana yatırım yapan Milliyet olarak hedefimiz belli; okula gitmemiş tek bir kız çocuğu kalmayacak! Bunu söylemeye çalıştım.Selçuklu Kaymakamı Şükrü Görücü, Konya Sanayi Odası Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil, Metro Varlık Yönetimi Müdürü Gündüz Bayer ile hazırlanan gösteriyi izlemeye koyulduk.1976 yılında Doç. Rahmi Oruç Güvenç'in kurduğu Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu'nun (TÜMATA) konserini izliyoruz. İçlerinde Amerika'dan, Avusturya'dan, İsviçre'den, İspanya'dan, İtalya'dan, Türkmenistan'dan gelen müzisyenler var. Kendi memleketlerinde Türk müziğiyle "müzikterapi" klinikleri açmışlar.Rebap çalıyorlar, sema yapıyorlar, tasavvuf müziğinden örnekler veriyorlar. Sema yaptıklarını ileri sürdükleri insan vücudundaki her bir hücreye, Türk müziğinin makamlarıyla işlemeye çalışıyorlar. Müzikterapi uzmanı TÜMATA'ya Viyana'dan katılan Gernard Galip Stendal "ağız kopuzu" çalıyor. Country müziğine benzer bir ses çıkıyor; sanki atların nal sesleri...Belçika'dan Kamil, Türkmenistan'dan Cemalettin Dilbayır, grubun solisti Neslihan Öztürk, semazen-neyzen ve bilgisayar uzmanı Emre Başaran, Güvenç'in 8 yıllık eşi ve TÜMATA'nın sanatçısı Alman kökenli Azize Andrea Güvenç coşturuyor sonunda oturanları. Üç semazen çıkıyor sahneye önce, sonra birer birer diğerleri. Amerikalı, İspanyol, İtalyan; dönüyorlar, dönüyorlar.Oruç Güvenç, "Mevlana bir pazar yerinde başlamıştı dönmeye ve onu izleyenler katıldılar, burada olduğu gibi" diyerek bitiriyor konseri.Kan bulanan Anadolu toprakları 13. yüzyılda yaşama hakkını "hoşgörü" gibi evrensel bir kavramla savunabiliyor. 21. yüzyılda biz buna "uzlaşma" diyoruz; bir gidiyoruz, bir geliyoruz! syilmaz@milliyet.com.tr Viyana'dan geldi