Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ANKARA
Kemal Kılıçdaroğlu, çıkınını alıp Ankara’daki kurultay için yollara dökülen CHP’liler gibi Atatürk Spor Salonu’na sığamadı, bir ara bahçeye çıktı.
Kılıçdaroğlu’nun erkenden salona gelip, kürsüden yapılan konuşmaları izlemesi gibi, salonun dışına çıkıp CHP’lilerle sohbet etmesi de, parti geleneğinden gelen bir tavır değildi; şaşkınlık yarattı.
En büyük şaşkınlık da bende oldu. Meslektaşım Sevilay Yükselir ile salondan yeni çıkmış, bahçede oturan delegelerle sohbet ediyorduk ki, hiç beklemediğim bir anda Kılıçdaroğlu’nu yanımdaki sandalyede buluverdim.
Etrafımızı saran delegelerden biri, “Seçimlerde yüzde 40 oy alacağımızı söylüyorsunuz, neden daha fazla söylemiyorsunuz?” sorusuyla heyecanını yansıtıyordu.
Bir başka delege araya giriyor, “Güneydoğu’da oy oranıyla ilgili bir araştırma yaptınız mı?” diye soruyor. Aslında öğrenmek istediği bu sözlerinin ardından gelen cümlede saklı: “Güneydoğu’da seçim ittifakı yapar mısınız?”
Kılıçdaroğlu “Hiçbir parti ile ittifak yapmayı düşünmüyorum. Toplumun çeşitli kesimlerinden katılımlar oluyor, bundan da memnun oluyorum. Sayın Rahşan Ecevit gibi tarihi bir şahsiyetin de kurultayımıza gelmesinden çok memnun oldum” yanıtını veriyor.
Ardından meraklar depreşiyor, Güneydoğu’daki STK temsilcilerinin katılımı da soruluyor, Kılıçdaroğlu “İyi olur” diyerek kucaklayıcı bir politika izleyeceğinin ilk işaretlerini vermiş oluyor.
Tekin mutsuzluğunu saklamadı
Ankara’nın sokaklarına taşan kurultay kalabalığının izini sürerek yakındaki bir otelde soluklanmaya gidiyoruz, ekrandan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını dinliyoruz.
İçlerinde Arif Sağ’ın da yer aldığı bir grup CHP’li “maç heyecanı” içinde konuşmayı takip ediyor.
Konuşma yer yer “Tarihi bir konuşma” nidalarıyla destekleniyor ki, bunların başında iktidara yüklenen Kılıçdaroğlu’nun “CHP değişimci ve devrimci bir partidir” sözü geliyor.
Kılıçdaroğlu’nun ısrarla ve tekrarla “Recep Bey” diye Başbakan’a seslenmesi de bundan sonraki siyasi süreçte yaşanacak polemiklerin olası dozu hakkında bir fikir veriyor.
Kurultayın beni şaşırtan ikinci büyük hamlesi de soluklandığımız otelde yaşanıyor. Kılıçdaroğlu salona seslendiği sırada, otelin asansöründen CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ve arkadaşları çıkıyor.
Genel başkanın konuşmasını CHP’li delegelerle salonda değil de, otel odasında izleyen bir Tekin, bana pek “tekin” gelmiyor!
Tahminimde yanılmadığımı anlamam için Tekin’in yanımızda geldiğinde söylediği ilk cümleyi dinlemem yetiyor:
“Bu konuşma, daha önce üzerinde çalıştığımız metin değil, çok kötüydü. Bizim metnimizde iktidara muhalif tek kelime yoktu!”
Eeee, “İktidara koşuyoruz” diyen Kılıçdaroğlu iktidara yüklenmeden nasıl heyecan uyandıracaktı ki?!!!
Tekin, “Yapılamayanlar belli, yapılacakları söyleyecek” karşılığını veriyor.
Tekin’in eleştirisinin kapsamını öğrenmeye çalışıyorum “Konuşmayı kim hazırladı?” diye soruyoruz, “Gazetecilerin etkisinde kalmış olabilir” yorumunu yapıyor.
Bu kez “Acaba?” diyerek, “Sosyal demokrasinin felsefesine katkı yapacak bir konuşma olmadığını mı söylemek istiyorsunuz?” diye ısrar ediyorum.
“Yok, onu söyledi” diyerek, “iktidara yüklenme üslubu” konusunda hassasiyet taşıdığı izlenimi vermekten çekinmiyor.
Salona dönüyorum; kimi “devrimci” ve “faşizme karşı” kavramlarıyla siyasal yelpazenin soluna yüklenen mesajlardan memnun, kimi 1970-1980’leri anımsatarak, “Kaynakları açıklanmayan vaatlerden hep korkarım” yorumunu yapıyor.
Günün özetini vermek gerekirse, Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi merkezin soluna oturtması kolay olmayacak. Parti organlarına belirlenen isimler ise yarının gündemi. Tekin’in kurultay salonundan hem “fiziken” hem de “fikren” kopuşuna neden olan gelişmeleri de merak etmiyor değilim.
Ve saat 23.40. Gürsel Tekin İstanbul delegelerine mesaj çekerek toplantıya çağırdı.