Size bugüne kadar hiçbir yerde sunumu yapılmayan “Adana’da kadın girişimci olmak” konulu bir öykü anlatacağım.
Emniyet güçlerinin “mağdurun güvenliğini sağlama” konusunda zafiyetleri bilindiğinden aktaracağım hikâyenin kahramanını gerçek adıyla anmayacağım.
Ben “Neşe” diyeyim.
Neşe üniversite mezunu, 30’una bile gelmeden girişimcilikte ciddi adımlar atan Adanalı bir iş kadını. İlkokul çağında kızı ve annesiyle birlikte Adana’da yaşıyor.
Adana’dan komşu ülkelere tekstil ürünleri ihraç ediyor. İşleri gelişiyor; Anadolu’nun bir başka şehrinde tekstil sanayi tesisi kuruyor. İyi para kazanmaya başlıyor, yaşam standartları yükseliyor. Bir cip alıyor, iyi bir yerde oturuyor. Adana’da ekonomik kriz nedeniyle zor duruma düşen bir üretim tesisine talip oluyor.
Neşe’deki “büyüme” birilerinin dikkatini çekiyor. Genç iş kadınını takibe alıyorlar. İşyerine bir muhasebeci kız yerleştirerek para hareketlerini kontrol altına alıyorlar.
Bir gün Neşe işyerindeyken, odasına silahlı adamlar giriyor ve “Kızın ve annen elimizde, şu 1.5 milyon lira değerindeki senetleri imzalayacaksın” diyorlar.
Telefonda rehin tuttukları annesinin ve kızının sesini duyan Neşe çaresiz senetleri imzalıyor. İşyerini basanlar, mal alışverişi olmuş süsü vermek için senet karşılığı fatura bile düzenliyorlar.
Sonra da Neşe’yi “Adana Emniyeti’ne gitmeye kalkma, adamlarımız var, sen zararlı çıkarsın” diye tehdit edip gidiyorlar.
Ankara’ya kadar gitti
Para büyük; Neşe bu işin üzerine bir bardak soğuk su içecek değil.
Çetenin uyarılarına rağmen soluğu Adana Emniyeti’nde alıyor. Oradaki yetkililere başından geçenleri bir bir anlatıyorsa da, çetenin içine koyduğu şüpheye yeniliyor ve davacı olamıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gitmeye karar veriyor. Tüm meslek ve aile sicilini ortaya seren bir dosya hazırlıyor. Ne kadar mal alıp satmış; ne kadar yatırım yapmış, vergi ödemiş; ne kadar SSK primi yatırmış hepsini kalem kalem döküyor.
O güne kadar hiç tanışmadığı Emniyet Müdürü’ne ulaşıp başına gelenleri anlatıyor; Müdür dosyayı inceleyeceğini söyleyip, kendisini uğurluyor.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra Neşe’yi mağdur eden çete, bir başka suça karışınca yakayı ele veriyor. Adamlar 36’şar yıl hüküm giyiyorlar. Neşe ise Adana’daki yatırımdan vazgeçiyor, evini İstanbul’a taşıyor; Adana’ya geldiğinde de yerli küçük bir otomobille dolaşıyor.
Çıplak ayakla kovalıyor
Zannediyor musunuz ki, Adana’da Neşe’nin başına gelenler istisna. Bin kere hayır! Adliye haberleriyle kamuoyunun gündemine gelen Adana’daki “ekonomik şiddetin” boyutlarını görmek için bir “tık” yapmak yeterli.
Size bir başka “kadın girişimci öyküsü” daha anlatabilirim. Bunu da hiçbir panelde duyamazsınız. Adana’nın cevval, saygın iş kadınlarından biri; evli ve çoluk çocuk sahibi. Bundan 9-10 yıl önce başına gelen bir olayı anlatıyor: Çukurova Üniversitesi hizmet ihalesi açıyor, bizim iş kadını da beline sardığı dosyayla salona giriyor. Tam bu sırada etrafını saran adamlar, üzerindeki dosyayı kapıp kaçıyorlar. İş kadını ayakkabılarını çıkartıp adamların peşinden koşuyor ve evrakları yarı parçalanmış halde almayı başarıyor.
Bu olay, mahkemelere de yansıyor.
Aynı iş kadını, kendisini yolda çevirebilirler korkusuyla bir sağlık kurumu ihalesine ise ambulansla gidiyor.
Bu tür olaylar uluorta anlatılamıyor, çünkü kimse “çetenin ağına düşmüş bir işyeri” olarak damgalanmak istemiyor. Bu nedenle de uygulanan ekonomik şiddet kimi zaman “şehir sırrı” olarak kalıyor; kimi zaman da adliye koridorlarında izini kaybettiriyor.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın istifasıyla sonuçlanan “yolsuzluk ve rüşvet” suçlamaları, bu şehirde sıkışan gazın patlamasından başka bir şey değil.
Yıllardır yoğun göç alan; tarımdan gelen zenginliğini ve sanayideki rekabet gücünü yitiren Adana, çetelere teslim olmuş!