Yine büyük sükse yaptı; patronlar kulübü TÜSİAD 6 yıldır kimsenin “Neden çıkmıyor?” diyerek arayıp sormadığı “Görüş” dergisini yeniden yayımlamaya karar verdi!
İş çevresi siyasetin merkezi Ankara’da işsizlik rakamlarına kilitlenirken; “İstanbul dukalığı” olarak da anılan TÜSİAD, siyasi liderler illüstrizasyonu kapağı ile gündeminin birinci sırasına “yeni Anayasa paketini” koyduğunu ilan etti.
TÜSİAD, uzun bir aradan sonra hazırladığı ilk sayıda 1997 yılından beri gündemde tuttuğu “liderler sultası” analizini, istatistik verileri ile güçlendiriyor; “daha fazla demokrasi” cephesine katılıyor.
2 Nisan’da kuruluşunun 39. yılını dolduran TÜSİAD’ı konuşmak üzere kurucu başkan Feyyaz Berker’i ziyaret ettim.
Berker hazırlıklı; masasının üzerinde “Görüş” ün 1 Şubat 1979 tarihli ilk sayısı en üstte olmak üzere aylık olarak arşivlediği TÜSİAD yayınları ve bu yayınların çıkmasına ilham veren Amerikalı 12 sanayicinin 1916 yılında kurduğu “The Conference Board” un Focus dergilerini, tek sayfalık bültenlerini yığmış...
12 Mart 1971 darbesi ile 12 Eylül 1980 darbesi arasındaki dönemde TÜSİAD’ın başkanlığını yapan Berker, artık bir çalışma ofisinden çok, “kütüphane” işlevi gören Tekfen’deki odasında entelektüel bir faaliyet içinde...
Oturduğum koltuklarda benden önce bir sinemacı, bir belgeselci ve bir de tarihçiyi misafir etmiş. Artık bu odaya gelen gidenler arasında hiç bankacı yok!
Kitaba bu kadar meraklı olan Berker’e “Görüş 6 yıldır çıkmadı, neden?” diye soruyorum.
“Fark etmedim” diyor ve ardından da kendi kitaplarından edindiği tecrübeye dayanarak “Kitaplar okunmuyor” yorumunu yapıyor.
Peki son sayı; “Çok beğendim, kapak söze gerek bırakmamış” diyordu ki, telefon çalıyor.
Arayan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner...
ÜMİT BOYNER İLE TELEFON KONUŞMASI
Boyner’e “Akşam tam olarak seyredemedim ama (Boyner Teke Tek’e çıkmıştı) ama kayıttan izledim, çok iyiydi. Dergi de çok hoş olmuş, tebrik ederim. Sana Cem Boyner’in (TÜSİAD Başkanlığı döneminde) Amerika’da yaptığı konuşmanın içinde yer aldığı Görüş’ü gönderiyorum” diyor.
Bu görüşme TÜSİAD’da eğer bir görüş farklılığından söz edeceksek, bunu gençler ve yaşlılar olarak kategorize edemeyeceğimizin en somut delili oldu.
Kaldı ki, Görüş dergisinin tanıtım kokteyline TÜSİAD’ın eski başkanlarının önemli bir bölümünün katılımını da dikkate alırsak, Boyner’in etrafında çok geniş bir mutabakatın oluştuğunu söylemek yanlış olmaz.
“DERSİMİZ ATATÜRK” FİLMİNİ ANADOLU’YA YAYACAK
Daha odaya girer girmez Berker’in Atatürk sevdalısı cumhuriyet kuşağının (1925 doğumlu) son temsilcilerinden biri olduğu yüzüme çarpıyor.
Odanın en kıymetli duvarında Mersin CHP milletvekili ve göz doktoru babası Muhtar Berker’in Mustafa Kemal Atatürk ve İnönü ile ayrı zamanlarda çekilmiş fotoğrafları...
Bunların hemen yanında en yakın arkadaşı ve Ankara’daki ilk gençlik yıllarından arkadaşı Vehbi Koç’un imzalı resmi...
Çalışma masasının olduğu duvarda ise bir eski İstanbul görüntüsü; Haliç... Daha doğrusu Haliç’te bir büyük cami.
Oturduğumuz masanın arkasındaki duvarda ise fırtınalı deniz ressamı Ayvazovski’nin bir tablosu.
Berker “Çok severdim, tahsili yoktu ama büyük bir zekâsı ve öngörüsü vardı” diye anlatıyor TÜSİAD’ı, DEİK’i ve Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı (TAPV) gibi Türkiye’nin ilk gönüllü kuruluşlarının temellerini birlikte attığı arkadaşı Vehbi Bey’i...
Berker ile yaklaşık 2 saatlik görüşmemizde adı en çok geçen isimleri sıralarsam; bir Atatürk, iki Koç, üç Bülent Ecevit, dört Nejat Eczacıbaşı ve gündemimiz nedeniyle Cem ve Ümit Boyner!
Atatürk ile ilgili çıkan kitaplara sponsor olan Berker en son yazar ve avukat Turgut Özakman’ın senaryosunu yazdığı “Dersimiz Atatürk” filmini desteklemişti.
Berker, filmin Anadolu’da yaygın olarak çocuklara gösterilebilmesi için sinema biletini 2 liraya çeken bir çalışma yaptırıyor.
AMERİKA TÜRKİYE’Yİ FEDA ETMEZ
TÜSİAD’ın Nisan’ın ikinci haftasında Washington’a gideceğini konuşuyoruz. Berker’e “Amerika ile aramızdaki gerginliğin derecesi sizce nedir?” diye soruyorum, “Başbakan gidiyor” diye söze giriyor ve ekliyor:
“Amerika Türkiye’yi feda etmez. Türkiye’nin ekonomik gücü kuvvetli olduğu sürece üzerinde oyun oynamaları çok zor” yanıtını veriyor.
Amerika’ya yalnızca sağlık nedenleri ile gittiğini hatırlatan Berker, “Benim artık Amerika’da Ermeni, Yahudi doktorlarım var. Onların da tek derdi yaşam süremi uzatmak” diyor.
Robert Kolej’de okuduğu yıllarda üyesi olduğu “Tartışma Kulübü”nden çok yararlandığını söyleyen Berker, “Tarih tekerrürden ibaretmiş; 40-50 yıl evvelki olayları aynen yaşıyoruz. Burada bir hata var: Eğitim sistemi” teşhisini koyuyor.
ÇOK KONU YERİNE AZ VE ÖZ KONUYA ODAKLANMALI
TÜSİAD’a 40’ıncı yılına doğru giderken, başladığı noktadan günümüze nasıl bir evrim geçirdi?
“TÜSİAD’ın kuruluşunda Anayasa’da karma ekonomi vardı, biz de sonradan vizyonumuzdan bunu çıkardık” yanıtını veren Berker’e ikinci sorum yine bu çerçevede geliyor:
“TÜSİAD siyasileşiyor mu?”
“İlkelerde kayma olmadı. Ekonomi en önemli faktör. Bugün dünyanın 17’nci ekonomisi olan Türkiye eğer kavgayı bırakırsa 10’uncu sıraya yükselir” karşılığını alıyorum.
“TÜSİAD eleştirisini şöyle yapabilirim” diyen Berker konuşmasını sürdürüyor:
“TÜSİAD çok konuya değil, az ve öz olarak konulara odaklanmalı. Türkiye’nin temel konusu ekonominin doğru yönetilmesi, ikincisi de işsizlik. Yoksulluk var, dolayısıyla gelir dağılımı bozuk. TÜSİAD bu konuları yeterince el almış mıdır? TOBB için de bu konu çok önemli. Hindistan orta sınıfı desteklemek için 300 milyon kişiye toplu konut yapacak; TOKİ gibi... Orta sınıfın kalkındırılması sorunu Amerika için de geçerli, o nedenle Obama sağlık reformu yaptı. İnsanlar yoksullaşıyor ve sağlık harcamalarını karşılayamıyor. Geçenlerde Amerika’daki doktorumu davet ettim. ‘Gelemem, çocuğumu okutuyorum’ dedi. Çok somut sorunların çözümü için öneri getirmesi lazım. Yeni teknolojiler işsizliği körüklüyor; TÜSİAD üyesi şirketler de teknoloji kullanıyor ve bu nedenle işsizliğe katkı sağlıyor.”
Berker’e TÜSİAD’dan istifaları da hatırlatıyorum bu konuda “sır” vermekten kaçınıyor. Ancak yaptığı yorumlar dikkate değer:
“Kimileri kendi şirketleri içindeki anlaşmazlıklardan, kimileri yönetime girme beklentisi gerçeklemediği için, bir kısmı da aidatları pahalı bulduğu için istifa ediyor. Aidatların pahalı olduğu fikrine ben de katılıyorum.”
BÜYÜK GRUPLARIN TEMSİL ORANI YÜZDE 25
Berker, TÜSİAD’ın yapısının demokratikliğini sorgulayan çevrelere de bir cevap hazırlamış:
“Araştırma yaptırdım: TÜSİAD üyesi en büyük 15-20 şirketin üye profili içindeki ağırlığı yüzde 25. Koç ve Sabancı gruplarının 25’er üyesi bulunuyor, diğerleri tek tek üyeler. Mustafa Koç ilk kez üyeler arasında bir anket yaptı ve çıkan sonuçlara göre en fazla oyu Ümit Boyner ile Ferit Şahenk aldı. Bizim dönemimizde Nejat Eczacıbaşı ile üyeleri aramızda paylaşır, tek tek telefon ederdik.”
HÜKÜMETİN DÜŞMEK İÇİN BİZİM İLANLARA İHTİYACI YOKTU
Berker, Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde (13 Mayıs 1979-13 Haziran 1979 tarihleri arasında) gazete ve dergilerde yayınlanan TÜSİAD ilanları kararlarının “ittifakla” alınmasını çok önemsiyor.
“Hükümet öyle zor bir durudaydı ki, fabrikalar çalışmıyordu, döviz yoktu, her gün 17-18 kişi öldürülüyordu. Benim, Nejat Eczacıbaşı’nın ve Vehbi Koç’un evine aynı günde bombalar attılar, nasıl korkmadım ve görevime devam ettim hayret ediyorum” diyerek günün ekonomik ve siyasal atmosferi hakkında bilgi veren Berker, “TÜSİAD’ın 130 üyesinin hepsi ile gruplar halinde Man Ajans’a topladık ve herkes metni imzaladı.. Nejat Eczacıbaşı metni kendi eliyle Genelkurmay’a götürdü ve bir Albay’ın onayı alındı. Şeref Özgencil de ilan metinlerini Bülent
Ecevit’in görmesi için Hikmet Çetin’e bıraktı. Ecevit’ten itiraz gelmedi. Ancak bizim bu ilanlardan önce Ecevit, Tarabya’da yapılan genel kurulumuza gelmeyerek TÜSİAD ile köprüleri atmıştı diyor ve noktayı koyuyor:” diyerek ilan sürecini anlatmaya başlayan Berker, “Hükümet öyle zor durumdaydı ki, iflas etmişti; düşmesi için bizim ilanlara ihtiyaç yoktu” vurgusunu da yapıyor.
ECEVİT’İN BABASI KONFERANS VERMİŞTİ
Ecevit’in ilanlar çıkmadan evvel görüş belirtememesine hala içerleyen Berker, “1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında Amerikan ambargosunun kaldırıması için Amerikan basınına ilanlar hazırlamıştık. Ecevit bunları kendi el yazısı ile düzeltti, İngilizcesi çok iyidir” diyor.
Berker, Ecevit konusundan kopamıyor;
“Ecevit şairdir, dürüsttür; benim de okul arkadaşım... Babası Dr. Fahri Ecevit bir gün Robert Kolej’e gelerek bize tıp adamı yorumuyla sosyal olayları yorumlamıştı” diyerek eskileri hatırlıyor.
Önemli kararlarda TÜSİAD üyelerinin “ittifakla karar almaları gerektiğinin” altını çizen Berker, “Bu tutum TÜSİAD’ı darbe karşıtı yapmaya yeter mi?” sorusunun yanıtını da veriyor:
“Kenan Evren ile belki bir davette karşılaşmışımdır, hiç ziyaret etmedim.”
ÜYELERİN TEK TEK GÖRÜŞÜ ALINMALI
TÜSİAD tarihinde ikinci büyük kırılma olarak 1997 yılında hazırlanan “Demokratik Standartların Geliştirilmesi” raporunu gördüğümü anlatıyorum Berker’e.
Raporun yayımlandığı günlerde (01.02.1997) Yeni Yüzyıl’da yazarken şunları kaleme almışım:
“Rahmi Koç’un TÜSİAD yöneticilerine gönderdiği mektuptaki ‘Sizleri bizim görüşlerimizi yansıtmanız için seçiyoruz, kendi başınıza hareket etmeniz için değil’ ifadesi, raporun yediği ilk darbe olmuştu.”
Halis Komili yönetimi bu rapordan dolayı ilk yönetim kurulunda ibra edilmemişti.
Berker, “ittifakla karar alma” prensibini hatırlatarak “Bu gibi konularda üyelerle görüş alış verişi yapılması lazım. Ben yaptım, oldu denince olmuyor işte, hükümetler için de, şirketler için de böyle...” diyor.
Peki dün rahmetli Prof. Dr. Bülent Tanör’ün hazırladığı raporun arkasında duramayan TÜSİAD, bugün ileri sürülen Anayasa reformu ve demokratik standartların gelişmesini talep eden görüşlerin arkasında durabilecek mi?
Berker kesin bir ifadeyle “Durur” diyor ve ekliyor: “Arzuhan Hanım’ın da arkasında duruldu. Bu bir bayrak yarışı... Ana prensiplerde herkes mutabakat sağlamış durumda.”
Ve bu konuya ilişkin son soru:
“TÜSİAD çıkar mı yoksa baskı gurubu mu?”
Berker, DEİK kitabından alıntıyla “Ülkem için faydalıysa, benim için de faydalıdır” persinbini hatırlatarak “TÜSİAD için de temel ilke bu olmalı. Gümrük Birliği’ne girerken bazı gruplar istemiyorlardı. Koç gibi Sabancı Holding Yönetim Kurulu’nun bu konuda görüşlerini Memduh Yaşa yazdı. Ancak TÜSİAD Türkiye dışa açılmazsa rekabeti öğrenemez diye düşünüyordu ve haklıydı. O kararlar alınmasaydı, bugün krizi daha ağır atlatırdık.”
TÜRKİYE’NİN YAKIN TARİH HAFIZASINI OLUŞTURUYOR
Tekfen’in Atatürk ve İsmet İnönü’nün günlüklerinden yola çıkarak hazırlanan takvimlerinden sonra Feyyaz Berker, TÜSİAD’daki 1971-1980, DEİK’teki 1985-1997 dönemini anlatan kitapları okuyucu ile buluşturdu. İşadamı Türk iş dünyasının “bir yüzünü” görebildiğimiz bu kitap çalışmalarına DEİK ile devam ediyor. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti tarihini de kayıt altına alacak yurtiçi ve dışından toplanan belge ve bilgilerin kamuoyuna ulaşmasına da olanak sağlıyor.
Berker, Atatürk’ün 1922 yılında Mısır’da yazılmış otobiyografisi ve Ermeni soykırımı iddialarını çürüten belgelerin de kitap haline gelmesine destek veriyor.
İş dünyasında başarı öykülerinden derlenen hatıratlardan; sözlü ve yazılı tarihe, belgelere, bilgiye dayalı bir yolculuk başlıyor; bu iyi!
ABDİ İPEKÇİ İLE MUMCU BİRBİRİNİ TANIMIYORDU
Meclis’teki gerginlik, sokaklara taşan silahlı eylemler, faili meçhul ölümler ve adım adım darbe...
Berker o günleri şöyle anlatıyor:
“Ortada suni bir darbe hazırlığı olduğunu hiç düşünmedim; sağ-sol kavgası diye değerlendiriyordum. Birileri yaptırdı... Komünizme karşı dediler, sonra baktı ki Amerikan kapitalizmi ile komünistler kol kola, biz arada kaybolduk. O tarihte dış dünyanın Türkiye üzerinde oyunları var mıydı diye hiç bakmadık. Şimdi bugün de, o gün de dış dünyanın Türkiye üzerinde oyunları var diye düşünüyorum. (TÜSİAD’ın 27 Ocak 1979 tarihli bir panel davetiyesini gösteriyor) Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden 4 gün önce Uğur Mumcu ve Nazlı Ilıcak’ın da katılacağı bir toplantı düzenledik. Toplantı öncesi konuşmacılarımızla akşam yemeğinde oturuyoruz, yakın dostum Abdi İpekçi bana dönüp “Bizi tanıştırmayacak mısın?” diye sordu. Birbirlerini eleştiren yazılar yazıyorlar, Uğur Mumcu ile tanışmıyorlardı. Ülkenin ekonomik olarak güçlü olması çok önemli. O gün büyük bir ekonomik sıkıntı vardı.”
Berker, ekonomiden söz edince hemen bugüne geçiş yapıyor, “İşsizlik yüzde 14’e çıktı. Kayıtdışı ile birlikte bu oran yüzde 20. Bugün de Türkiye işsizlik bakımından önemli bir süreç geçiriyor” uyarısında bulunuyor.
FEYYAZ BERKER BAŞBAKAN’A SORDU: ÜMİT BOYNER’İ NASIL BULDUNUZ?
Berker görüşmemiz süresince Başbakan Tayyip Erdoğan’ın adını bir kez andı. O da benim “Rahmi Koç, TÜSİAD’a başkan bulmakta zorluk çekiyoruz” demişti, Arzuhan Doğan Yalçındağ ve önceki iki başkan görev süreleri dolmadan görevlerinden istifa ederek ayrıldılar. TÜSİAD’a başkan bulmak zor mu?” sorum üzerine oldu.
Berker, “Arzuhan Hanım çok fedakârca ve başarılı bir başkanlık dönemi geçirdi, görev süresini tamamlamasını isterdim. Annelik çok kutsal bir görev, kadınların yönetimde olmasını hep destekledim. Başbakan Erdoğan ile Türk-Kore İş Konseyi’nin yemeğinde (10 Mart 2010 günü Çırağan’da yapılan toplantının açılış konuşmalarını yapanlar arasında Ümit Boyner de vardı) karşılaştık. Başbakan’a ‘Ümit Boyner’i nasıl buluyorsunuz?’ diye sordum. O da ‘2 yıldan fazla dayanamayacağını’ söyledi” diyor.
Buradan Boyner’in 2 yıl için bu görevi kabul ettiğini anlıyoruz...
Berker’in TÜSİAD Başkanlığı için bir önerisi var: Başkan olmak istemeyenler, yönetim kurulu başkan yardımcılığını kabul etmesinler!
Bu öneriyi TÜSİAD şöyle de okuyabilir; başkan yapmak istemediğiniz kişileri başkan yardımcısı olarak da atamayın!