Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğer sinema sektörünün yakın coğrafyamızdan başlayarak Singapur’a kadar uzanan 30’un üzerinde ülkeyi içine alan bir pazar yarattığını öğrenmeseydik; sinemacılar ekonomi sayfalarından çok kültür ve TV sayfalarının konusu olmaya devam edecekti.
Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın öncülüğünde geçtiğimiz gün Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde (TİM) film yapımcıları, senaryo yazarları ve yönetmenlerle düzenlenen toplantıdan aktardığım notları değerlendiren okuyucularımın katkısıyla bu konuya devam etmek istiyorum.
Bu konudaki çekincelerimi yazmadan önce, Türk dizi ve filmlerinin gösterildikleri ülkelerde, içeriklerinin değiştirilmesine engel olunacak bir yasal düzenlemenin olmadığını vurgulamalıyım.
Yeni “telif kanunu“ henüz yasalaşmadı, “sinema iş yasası“ ise halen yok.
Bu nedenle Sinema Emekçileri Sendikası’nın ekim ayında kurduğu “hukuk birimi”ne son iki ayda 20 dava başvurusu yapılmış. Yani içeride sorunlarını çözememiş, sorunlu bir sektörden atak yapması bekleniyor.

Setlerde 5 gerçek ölüm
Hadi hepsi bir yana, dizi çekimlerinde insanlık dışı çalışma koşulları nedeniyle 3 kişinin iş kazasında yaşamını yitirdiği, 1 kişinin intihar ettiği, 1 kişinin de kalp krizi geçirerek öldüğü kayıtlara girmiş durumda.
Kamuoyu ise dizilerde “ölüm” denince yalnızca Muzaffer Ağa’nın ya da Ali Rıza Bey’in sonuyla ilgileniyor.
Özetle, vurgulamak istediğim üç temel nokta var: Çalışma şartları-sanatçıların telif hakları-sanat eserlerinin özgürleşmesi.
Tabii en çok da Çağlayan ile yapılan toplantıda söz alan Sinema Eser Sahipleri Birliği (Sinebir) adına söz alan İsmail Güneş’in dile getirdiği gibi, Maliye’nin “gasp ettiği“ 75 milyon lira verginin kimlere dağıtılacağını da merak ediyorum.

Diziler Bakan’a bağlı
DİSK’e bağlı Sine-Sen’in sektörle ilgili görüşlerini paylaşmalıyım.
- AB uyum sürecine bağlı olarak, her alanda meslek birliklerinin kurulması öngörüldü. Fakat tamamen tersi bir kararla bütün sektör kurumlarının tek çatı altında toplanmasına çalışıldı. Bakanlık, meslek birliklerinin kurulmasını (Animasyon) engellendi; “Oyuncular Birliği” kapatıldı, fakat daha sonra aynı alanda yeni bir meslek birliğinin (BİROY) kurulmasını teşvik etti. Halen “Belgesel Sinemacılar Meslek Birliği” de kapatılmaya zorlanıyor. Oysa bütün bu uygulamalar AB teamüllerine aykırılık taşıyor.
- Kültür ve Turizm Bakanlığı 28 Ekim 2009’de “Türkiye Sinema Merkezi Başkanlığı” adıyla bir yasa tasarısı hazırladı. Taslağı onarmak isteyen sinemacıların talepleri ilgi görmedi. Sanat/sinema ve devlet yakınlaşması çelişkili bir tutumdur. Sinemaya bakanlık bünyesi içinde biriken fondan maddi desteğin sağlanmaya başlaması, zaten güçsüz ve dağınık sivil toplum kuruluşlarını devlete karşı daha ürkek kıldı.
- “Telif Hakları Genel Müdürlüğü” ile “Sinema Merkezi Başkanlığı” adı altında iki ayrı kurumun kurulmasını öngören yasa taslağında, “Başkanı bakan atar” ve madde 5/2’de; “Başkan; Başkanlığı mevzuat hükümlerine, hükümet programına ve bakanlar kurulunca belirlenen stratejilere uygun olarak yönetip değerlendirir” deniliyor. Bu taslağın zihniyetinde günlük siyasete güdümlü bir sinema merkezinin varlığı açıktır.
- AB İlerleme Raporu’nda “... mali saydamlığı artırmaya yönelik önlemler ertelenmiş hatta geriye gitmiştir” saptaması varken, taslaklarda bakanlıkların fonlar üzerindeki etkisini giderecek hiçbir madde yer almıyor.
- Taslaklar sürekli “Sinema” alanını dikkate alıyor. Oysa hem sinema sektöründe çalışanları, hem de bu alandan daha büyük bir döngünün oluşturduğu televizyon sektörünün sorunları göz ardı ediliyor.
- Taslak bu haliyle, Türkiye Sinema Merkezi kurumunun işleyişinde devletin ağırlığını artırıyor.