Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Seçimlerin gölgesi meydanlara, salonlara düşmeye başlayınca; seçim kazanma başarıları kanıtlanmış 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in geleni gideni de artıyor. Üstelik bu ziyaretçiler arasında siyaset yelpazenin sağından olduğu gibi, solundan da isimlere rastlıyoruz.
Her nedense Türkiye’de seçimlere giden siyasetçiler bir Washington, bir de Güniz Sokak’tan icazet almayı marifet biliyor. İşte bu gayretkeşlik bazen de Demirel’in 30 yıl koruma müdürlüğünü yapan Şükrü Çukurlu’nun başına gelenler gibi geri tepiyor.

Korumasına TDH fırçası
2005 yılında DYP’ye katılarak emniyet müdürlüğünden emekliye ayrılan Çukurlu, Demirel’den tam da böyle bir nedenden dolayı sıkı bir fırça yedi!
Çukurlu’nun Türkiye Değişim Hareketi’ne (TDH) girmesi üzerine Demirel’i aradığımda, “Son 3-4 aydır görmüyorum. Bana atıfta bulunarak yapılan açıklamaların bazıları doğru olmadığı gibi, ismim üzerinde istismar kategorisine giriyor. Benimle bu konuyu konuşmadı; konuşması da şart değildi. Senelerce yanımda çalıştı, gelmedi, sormadı; sorması da şart değildi. Tekirdağ Meydanı’nda arz-ı endam ettikten sonra benimle konuşmasının da bir anlamı yok; gerekmez de” sözleriyle eski koruma müdürüne sitem ediyor.
Demirel, bu vesileyle konu açılmışken siyaset sahnesindeki yeni isimler ve Türkiye gündemi üzerine kendisine yönelttiğim sorulara da özetle şu yanıtları veriyor:

Sarıgül sevimlidir, dostumdur
Sarıgül’ü (TDH lideri Mustafa Sarıgül) severim; sevimlidir, benim de dostumdur. İstanbul’da ayaküstü görüştük. Yarının ne olacağı bugünden belli olmaz. Seçim havası ayrı iştir. Seçim başarısı, o günkü şartlardaki ekonomik ve sosyal durum; ülkenin bunalmışlığı, geniş bir kesimin ayakkabılarının ayaklarını ne kadar sıktığı ile ilgilidir. Halkla iyi diyalog kuran kazanacaktır.
DP, 50 senenin üzerinde siyaset yaptığım bir ortamdır, gayet tabii eriyip gitmesini onaylamam. Ben kimseye “Oraya git, böyle yap” demem; bildiğini yapmasını söylerim. Siyasette dostluk kuruluyor, arkadaşlıklar gelişiyor, bir yer de kan bağından yakın olunuyor. Cumhurbaşkanlığı yaptım, bu hüviyetimi zedelemem; partiler üstünde kalmaya özen gösteririm. DP’yi onaylarım ama bunu parti işleri seviyesinde yapmam. DP mazisine bakarsanız 40-50 yılda bu ülkeye pek çok hizmeti vardır; “Ne halin varsa gör” demem.

Sağ-sol değil, program önemli
Dünya 10-20 sene önceki gibi değil, 40 sene önceki gibi hiç değil. Dünyada right (sağ), left (sol), center (merkez) konuşuluyordu. Bugün dünyada siyasi partiler halkın önüne ideoloji ile değil, programlarıyla çıkıyorlar. Ne yapacaksın, nasıl yapacaksın bunları anlatıyorlar. Kalkınmayı, demokrasinin gelişmesini nasıl sağlayacak; imar-inşaat işleri, sosyal haklar, eğitim, sağlık, temel haklarda ne yapacak? Halk söylediklerini yapacağına itimat ettiği partinin peşinden gidiyor.
Dünyada sağ-sol revaçtayken, orta partiler vardı. DP, AP, Anavatan ortada yer alan kitle partileridir. Köylü, işçi, esnaf, tüccar hepsini içine alan geniş bir sınıfa hitap eder. Ak Parti de budur. Partilerin konumunu, muhafazakârlık ile laiklik arasındaki farklar belirliyor. CHP laikliği getiren partidir. CHP dinle laikliği birbirinden ayırırken toplumu acıtmış. Aslında öyle de değildir ama, halk tarafından böyle algılandı. AP halkın dini duygularına saygılı oldu, ancak dinden bir şey talip etmedi; din de sizden bir şey talep etmeyecek, devletin işleyişine dinin kuralları ortak olmayacak. AP de, Anavatan da bunları yapageldi.

Tayyip devlette ne yapmıştı ki?
Halkın siyasi parti tercihlerinde kolayca ayrışma olabiliyor. Halk sırtında yumurta küfesi taşımaz; bugün ona, yarın öbürüne itibar edebilir. Siyasi tercihler alabora oldu. İktidarı çekirdek partiler değil, yüzer-gezer oylar tayin eder. Ak Parti’ye oylar MHP’den gitmedi; DP ve Anavatan’dan gitti. DP-Anavatan birleşmesinin arkasında çok insan vardı ama halk “Bunlar da (Ak Parti) kötü değil ” diyerek oy vermiş. Halk için önemli olan ekonomidir, geçim seviyesidir, işsizliktir, çarşı-pazardır. Sosyal hadiseler boşluk kaldırmaz. 2002’de Tayyip (Başbakan Erdoğan) var mıydı? Devlette ne yapmıştı ki?

Anayasa kime mani oluyor?
Anayasa mutabakatla olur; mutabakat olmadan da anayasa yapılabilir ama o zaman tartışmalı olur. Bugün anayasa kimin, hangi işine mani oluyor? Siyasi iktidar ne yapmak istiyor da, bu anayasa ona mani oluyor? Adli işlem çok acele etmeye gelmez. Anayasa hazırlanırken, çok iştirakçi sağlamak gerekir. Biz de sivil anayasa hazırlamak istedik, ancak insanların birbirine yaklaşması zor mesele; birinin ak dediğine öbürü kara diyebiliyor. Bunlar mücerret (soyut), yukarıdan kavramlar, çözüm üretmede kolaylık yok. Meclis’teki milletvekillerinizle bir anayasa çıkarırsanız, sizi takip edenlere, seçenlere hizmet edersiniz, onların hükümeti olarak anayasa çıkarmış olursunuz, ülkede gerginlik yaratırsınız. “Elimdeki bıçakla her şeyi keserim.” Evet, kesersin ama kesmemen gereken yerleri de kesmiş olursun. Ülkenin yarısını veya yarısından fazlasını karşınıza alırsan, sadece fiilen bir anayasa çıkarmış olursun. Anayasa çıkarmak için Meclis’te güç olmak kâfi gelmez.

Cumhuriyet tehlikede değildir
Cumhuriyet rejimi tehlikede değildir. Cumhuriyet, meseleleri karşısında yetişkin, rejimine sahiplik yapabilen olgunluğa erişmiştir. Halk inanmıştır! Devletin bir kurumu değil, halkın kendisi cumhuriyet rejimine sahip çıkıyor. Uluslararası kamuoyunda, enformasyon kirliliğinin etkisiyle zihin bulandıran yorumlar yapılabiliyor. 50 sene bu işin içinde biri olarak söylüyorum; Türkiye ağaçta sararmış bir yaprak değildir. Doğu-Batı, toplumun tüm kesimleri cumhuriyete sadıktır. Anayasa Mahkemesi’nin Ak Parti için aldığı “Laiklik karşıtı fiillerin odağı” kararı, ufak bir karar olarak görülemez. Türk insanı bugün olmasa yarın, bu kararı hatırlar. Halk “Hayatı iyiye götürelim, emniyeti pekiştirelim, çevre şartlarını iyileştirelim” ister; huzur ve sakinlik getirene sadıktır. Allah’a şükür, şehir ve kasabalarda sıkıyönetim gerektiren olaylar olmuyor. Halkın birlik iradesi yerinde duruyor.