The Economistin Türkiye Muhabiri Amberin Zaman tarafından kaleme alınan makalede, Babacan için çekici tanımlamalar yapılıyor: Zeki, şampiyon, kesinlikle dürüst, seleflerine göre gösterişten uzak...Gazetecinin "kesinlik" ifadesi ile güçlendireceği, en zor alanlardan birinin dürüstlük olduğunu düşünürüm. Mesleğimiz gereği sorgulayan tarafta olmamız, bizi böylesi bir hükümde cimri davranmaya iter. Amberin Zaman için de kuşkusuz aynı süzgeç geçerlidir.Yazı konusu Türkiyenin bir bakanı olduğunda, hemen aklıma "Ya diğerleri?" gibi bir soru gelir."The Economist, fikir beyan eden bir dergidir. Son aylarda kabine değişikliği kulislerinde Babacanın adı geçiyordu. IMF ve Dünya Bankası, uluslararası finans çevrelerinden, Babacanın görevde kalmasını destekleyen görüşler aldım. Böylece Babacan ile ilgili bir araştırma yapmaya karar verdim" diyor Zaman.Zaman, Babacan ile makalenin yazılmasından önce iki kez görüşmüş. Bunlardan birinde derginin şubat sayısında verilecek "Türkiye" eki için, Londradan Ankaraya gelen yazı işleri müdürü Tim Hindle de bulunmuş.Zaman, Babacanın Ankara Belediyesinde çalıştığı dönemde yapılan bir ihalede fiyatın kırılmasını nasıl sağladığından, öğrencilik yıllarına kadar uzanan bir araştırma yapmış.Yazıda kullanılan "şampiyon ve zeki" sıfatlarının altında, Babacanın TED Ankara Kolejinden ve ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünden birincilikle mezun olması, 4 yıllık iş hayatı sonunda yüksek lisans hakkı tanıyan ABDnin önde gelen üniversitelerinden Northwestern Kellogg Schoolun, 2 yıllık iş deneyimini yeterli bulması yatıyor...Dürüstlük konusu Zaman için de çok kolay açılabilecek örneklemelere imkân vermiyor. Ancak yazar bu konuda dikkatimi "Chicagoda çalışmış ama İstanbula hiç bulaşmamış bir Ankaralı" cümlesiyle çekiyor.Buradaki "Ankaralı" sözcüğü, etik kuralları içselleştiren bir tutumu betimliyor.Zaman, görüşme sırasındaki gözlemlerinden örnekler veriyor."Teknik açıklamalar yapıyor. Endişe ettiği durumlarda ilgili birimleri arayıp bilgilerini doğruluyor. Bu tavır güven verici. Örneğin Merkez Bankasını ilgilendiren bir soru sorduğumuzda, "Bana sormayın" diyor. Ekibe karşı saygılı."Zaman, ekonomi yönetiminin dışa dönük algılaması konusunda da ipuçları veriyor:"Babacan ekonomi yönetiminde başarı sağladı ve hızla gelişti. Bunlardan da önemlisi, Başbakan Erdoğan ile uyumu. Batılı çevreler ekonominin başında kim olursa olsun, Başbakanın öneminin farkında. Erdoğan da bu süre içinde ekonomiye teknik anlamda hâkim oldu." Erdoğanın, en yakın arkadaşı işadamı Remzi Gürün oğlunu, Babacanın baldızı ile evlendirmesi de bakan - başbakan ilişkisinde bir yakınlık örneği olabilir.AKP siyasetinin tozlu yollarından geçmeyen Babacanın parti doktrini dışında olmadığı da açık. Zaman, Babacanın 5 vakit namaz kılan, Amerikadaki öğrencilik yılları da dahil ağzına hiç içki koymayan, görgülü Anadolulu muhafazakâr bir aileden gelen "sıkı" Müslüman olduğunu vurguluyor. Zaman, burada Müslümanlığı, dürüstlükle birlikte kullanıyor.Hatırlatmalıyım ki, Babacanın halası Hatice Babacan türban nedeniyle üniversiteden atılan ilk öğrenciydi. 1990 yılında süikast sonucu öldürülen Doç.Dr.Bahriye Üçokun, 1968 yılında Ankara İlahiyat Fakültesinde verdiği derste, türbanını çıkarmamayı savunan Hatice Babacan, sınıfta meydana gelen atışmalardan sonra disipline verilmişti. Zamanlama müthiş. İngilterede yayımlanan, uluslararası iş ve finans çevrelerinin yakından takip ettiği The Economistin son sayısında yer alan, "Türkiyenin Büyüyen Ekonomisi: Babacan Mucizesi" başlıklı yazı, beklenen kabine değişikliği öncesi gündeme "cuk" diye oturuyor. Söz konusu yazıda geçen "Ferragamo marka ayakkabısı ve jöleli saçlarıyla yarattığı imajın aksine kimi selefleri gibi gösterişe meraklı değil" cümlesi üzerinde duruyorum.Zamandan bir görüşme karesi: "Masasının başında konuşmuyor, insanlarla arasına makamı sokmuyor. Ama mesela şöyle bir şey de oldu. Görüşmemiz sırasında odaya sık giren birisi vardı, "Çok fazla bölüyorsunuz" diye uyardığında, "Aaa o bakan" dedirtti."Selef sözcüğünden aklıma; Kemal Derviş, Güneş Taner gibi eski "ekonomi patronları" geliyor. Ellerine aldıkları poro veya makamlarından aldıkları güçle tehditkâr olabilen bakanlar...Başbakan Erdoğan, "Basın istedi diye kabine değişikliği yapmayız" diyordu. Erdoğanın, The Economistin Türkiye ve Babacan ile ilgili övgü dolu yorumlarına "kayıtsız" kalabileceğini sanmıyorum.IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans çevrelerinin desteğini açığa vuran bu yazı aslında, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koçun "Babacan, başmüzakereci olsun" önerisine de bir yanıt. Müzakerenin yıpratıcı olacağı herkesin malâmu. Önünde uzun bir siyasi gelecek olan Babacana bu görevi yıkmak kolay olmayacak. syilmaz@milliyet.com.tr Ne selefler gördük