Kent ulaşımında arabalardan başka seçenek bulmakta güçlük çeken insanların başlıktaki sözü duyduğunda irkilmesi doğal.
Bir de bu sözün sahibini okuyunca, gerçekten şaşıracaksınız.
1983-2005 yılları arasında Amerikan otomotiv devi Ford Motor Company’nin Detroit’teki merkezinde sistem mühendisi olarak çalışan Sibel Bülay.
Bülay “Son yıllarda sürdürülebilirlik üzerine yoğunlaşmıştım. Bu nedenle de Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne (WRI) bağlı ve merkezi Washington D.C’de bulunan EMBARQ - Sürdürülebilir Ulaşım Merkezi’ndeki sosyal projelere katıldım. Meksika, Hindistan, Brezilya ve Peru ile birlikte Türkiye’yi de programlarına almalarını sağladım. 2005 yılında Ford Company’nin elamanı olarak İstanbul’a yerleşip ‘Sürdürülebilir Ulaşım Merkezi - SUM’ projesini başlattım” diyor.
Bülay’ı destekleyenlerin başında Ford Company Yönetim Kurulu Başkanı ve Ford’un kurucusu Henry Ford’un 4’üncü kuşak torunu Bill Ford geliyor.
Bill Ford’un, Ford’un Detroit’teki “sanayi devrimi” ikonu olarak benimsenen ilk fabrikasını, günümüzün modern teknolojileri ile yenileyip, “toprağı toksinlerden arındırılmış endüstri” ikonu haline dönüştürmesini anlatıyor.
Örneğin fabrikanın yollarında kullanılan asfalt, yağmur suyu geçiriyor!
Sakarya’da bisiklet
Bülay’ın İstanbul’a ilgisi, kentlerin insanlara mezar olduğunu gösteren 1999 Gölcük depremi ile başlıyor.
Sakarya’ya gittiğinde, kent içi ulaşımında bisikletin yaygın olarak kullanıldığını görüyor ve belediye ile birlikte bisiklet yolları üzerine çalışıyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile emisyon gazları ölçümü yapıyorlar. Kent içi hava kirliliğinin yüzde 90’ının, belediye otobüslerinin havaya bıraktığı dizel atığı partiküllerden meydana geldiğini saptıyorlar. Yaptıkları araştırmaya göre 2006 yılında belirlenen emisyon oranı, 2015’te iki katına çıkacak.
Deneysel olarak belediyenin iki otobüsüne egzoz gazını emen sistemler takıyorlar.
Fatih Belediyesi ile tarihi yarımadada kamu alanlarının kullanımına ilişkin projeler geliştiriyorlar.
Antalya’da ise sinyalizasyon çalışması yaptıklarını söyleyen Bülay “Antalya Belediyesi’nin Ulaşım Koordinasyon Merkezi ve Şehir Planlama Dairesi Başkanı, Toplu Taşıma Müdürü ve Trafik Planlama Müdürü kadın” vurgusunu yapıyor.
Tünellerden geçenler
Bülay “Şehirler ikiye ayrılıyor; biri araçlar, öbürü de insanlar için olanlar. Arabalar şehir merkezleri için uygun ulaşım aracı değiller. Köprüler, geçitler çözüm değil. Toplu ulaşım araçlarını yaygınlaştırmak gerekiyor. Üçüncü köprünün 6 milyar dolara mal olacağı söyleniyor, bu parayla 100 kilometre metro yaparsınız” uyarısını dile getiriyor.
“Avcılar-Söğütlüçeşme metrobüs hattı büyük bir kolaylık getirdi. Kabataş ve Yenikapı transfer merkezleri olarak çok başarılı” örneklerini de veren Bülay “7 tepe, 7 tünel” projesi için “Bu tünelleri kaç kişi kullanıyor? Onların yerine 50 km metro yapılırdı” eleştirisi getiriyor.
3. köprünün takvimi
Bülay’dan dinlediklerimi, Tuğrul ve Engin Erkin çifti ile buluşmamda da tartıştık. Onlar da benzer kaygıları dile getiriyorlar. Tuğrul Erkin, metro inşaatını başlatan Nurettin Sözen’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde genel sekreteriydi.
1964-1973 döneminde İmar ve İskan Bakanlığı Planlama ve İmar Müdürlüğü yapan eşi Engin Erkin ise 2009 seçimlerine kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde CHP üyesi olarak görev yapmıştı.
Engin Erkin, İBB ile birlikte ulaşım master planını hazırlayan Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) raporunda, İstanbul’un 2023 yılına kadar 3. Boğaz Köprüsü’ne ihtiyaç olmadığının belirtildiğini vurguluyor.
Beni bu sohbetlerde en çok Bülay’ın şu cümlesi etkiledi: Ulaşım çözümleri, sosyal adalet sorunu olarak da önem taşıyor. Araçlar için yapılan köprüler, geçitler, tüneller; kamu kaynaklarının nüfusun belirli bir kesimi için harcanmasına yol açıyor!