İş dünyasının dönem dönem “Anayasa”yı öncelikli olarak ele alması, önceki gün DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un altını çizdiği gibi “sürdürülebilir demokrasi” endişesiyle örtüşüyor.
1990’ların ikinci yarısında yüksek enflasyon, yolsuzluk ve hukuk erozyonuna tepki gösteren bir iş dünyası vardı.
1995 yılında TOBB’un, Prof. Dr. Doğu Ergil’e hazırlattığı “Kürt Raporu”, 1997 yılında TÜSİAD’ın merhum Prof. Dr. Bülent Tanör imzasıyla yayımladığı “Demokratik Perspektiflerin Geliştirilmesi” raporları, yüksek tansiyonlu tartışmalara yol açmıştı.
Türkiye’de söylenmemiş sözler söyleniyordu!..
Merhum Sakıp Sabancı aynı dönemde İstanbul Sanayi Odası’nda (İSO) düzenlenen bir toplantıda dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’in yüzüne bakarak, “Siz bir milletin en dinamik kesimlerinin Meclis’e girmesi gerektiğini söylediniz, sağ olun, var olun. Ama yanlışı parlamentoda aramamak lazım. Bunu liderler isteyecek. Onlar ki padişah gibi, zatıâliniz dahil’’ diyordu.
Sivil mi, siyasi mi?
“Türkiye sivil anayasa istiyor” sözünü 28 yıldır top gibi ayağımızla sürüye süreye Ak Parti’nin, devlet kurumlarıyla oynadığı maçta kalenin önüne kadar sürdük; bu top ya kaleden içeri girecek, ya taca gidecek, ya da penaltı olacak!
Anayasa paketi hazırlanması konusunda deneyimli bir siyasetçi olan Cindoruk’u İstanbul’daki evinde ziyaret ettim.
Cindoruk 1960 darbesinin karanlığında yargılanan DP liderlerinin, bürokratlarının avukatı; 1970’ler, 1980’ler, 1990’lar ise siyasette olduğu yıllar...
Cindoruk bir anayasa, iki de taslak çıkarıyor: 1987’de milletvekili olduğu dönemde 1982 Anayasası’ndaki siyasi yasakların kaldırılmasıyla başlayıp, Meclis Başkanı olduğu 1991-1993 dönemini de içine alan ve 1995 yılındaki seçimlere kadar süren yasama sürecinde Anayasa’da yapılan değişikliklerde payı olan bir siyasetçi.
Cindoruk, “Seçim barajının düşürülmesi, partiler arası seçim ittifakı ve partilerin finansmanı maddelerinde ihtiyaç duyulan demokratik düzenleme bir türlü yapılamadı” diye vurguluyor.
İş dünyasının da ısrarla, “Partiler ve Seçim Yasası’nın demokratikleştirilmesi” talebini yineliyor olması, acaba yeterince “sivil bir talep” olarak görülmüyor mu?
Sarıgül ve Cindoruk
Size DP’den söz etmişken, önceki gün Abdi İpekçi Spor Salonu’ndaki “7 Bölge, 7 Renk” şöleninden de bir iki not aktarayım:
- “Kızım sen de üzülme” diye seslediği Kibariye’nin “Kim bilir bu gidişin, dönüşü olacak mı?” şarkısıyla kürsüden inen Cindoruk, müziğin dilini kullanarak halkı kaynaştıracak bir model buldu; Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in daveti üzerine gündemindeki Güneydoğu gezisini öne alıyor.
- DP’nin ileri gelenlerinden, TDH lideri Mustafa Sarıgül’ün partilerine katılmasını istediklerini duyuyorum. Cindoruk ise, Süleyman Demirel’in “Sevimlidir, dostumdur” dediği Sarıgül’e mesafeli duruyor. Pazar günü Cindoruk’un memleketi Eskişehir’e giderek gövde gösterisi yapan Sarıgül, bir taşla iki kuş vurdu. DP Genel Başkanlığı için adı geçen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı ve muhalifi Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in mahallesinde salyangoz sattı!
- İş dünyasının muhalefet yapabilme yeteneği en çok tartışılan konuların başında geliyor. DP salonunda, haberci kuşlar da uçtu. Bir dönem DP’nin arka bahçesi olarak görülen TOBB’un Başbakan’ın tüm ısrarlı davetlerine rağmen “demokratik açılım”a destek açıklaması yapmamasını hatırlatanlar, “Gelirler Kontrolörleri TOBB’da denetim yapıyorlar” diyorlar.
Bu denetimin içinden ne çıkacak, merakla bekleniyor?
- Ergenekon soruşturması DP kulislerinin konusu olmaya devam ediyor. Görevden alınan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, “Beni Ergenekon’a bile sokabilirler” diyormuş.
- DP ve TDH’nın mitinglerini ve toplantılarını izliyorum; halk
siyasete ısınıyor...