Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Washington’da temelleri atılan yeni iş konseyinin düşündürdüklerini irdeleyeceğim.
TÜSİAD’ın fikir önderliğinde, MÜSİAD’dan TOBB’a kadar birçok iş dünyası örgütünün katılımı ile oluşturulan Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi’nin, (DEİK) ilk “İş Konseyi” bundan 25 yıl önce kurulan Türk-Amerikan İş Konseyi-TAİK olmuştu.
İş dünyası DEİK çatısı altında ikili dış ekonomik ilişkilerin koordinasyonunu sağlıyor, hükümetlere de rehberlik ediyordu.
Son yıllarda DEİK’in “temsili” tartışmaya açıldı. Çünkü bu süre içinde ortaya çıkan TUSKON; iş hacmi küçük de olsa DEİK’ten bağımsız bir eylem ve politika belirleyerek, uluslararası ekonomik ilişkilerde rol üstlenmeye başladı.
Afrika’dan Türk Cumhuriyetleri’ne; Ortadoğu’dan Amerika’ya kadar organizasyonlarını geliştirdi.
Geçtiğimiz aylarda Fethullah Gülen cemaatine yakın işadamları, Amerika’da 6 federasyon ve 180 dernekten oluşan, “Türki-Amerikan Federasyonları Assamblesi”ni (ATAF) kurdular.
ATAF, Amerika’da öteden beri faaliyet gösteren Türk-Amerikan Dernekleri Assamblesi (ATAA) karşısında yeni bir güç olarak ortaya çıkıyordu.
Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın 17-20 Ekim tarihleri arasında Washington’da düzenlenen yıllık American Turkish Council (ATC) toplantısı sırasında, Amerika ve Türkiye’den 12’şer sektör temsilcisinin oluşturacağı, “yeni bir konsey” kuruluşunu ilan etmesi ile bu gelişmeler arasında bir ilişki var mı?
Bu sorunun yanıtlarını arayalım.

Çok başlılığı kim istiyor?
Washington’da ATC toplantılarını izleyen Vahap Munyar’a İstanbul Ticaret Başkanı Murat Yalçıntaş’ın yaptığı “iki başlılık” açıklaması ve TUSKON Washington Temsilcisi Hakan Taşçı’nın yorumları dikkat çekiyor.
Taşçı “ABD’yle yeni iş konseyi kurulmasına dönük hazırlıklara kızan herkes, bu oluşumdan bizi sorumlu tutuyor. Bu durum bizi çok rahatsız ediyor” diyor.
DEİK’in üst kuruluşu TOBB’un da bazı çekinceleri olduğunu anlamak zor değil. Çağlayan kurumlardan kurulan yeni iş konseyi için isim bildirmelerini istediğinde TOBB, isim yerine TAİK listesini gönderiyor.
Elbette ki TOBB’un bu yaklaşımı; Türk-Amerikan iş ilişkilerinde “Bir TAİK yeter” mesajı olarak okunuyor.
Türkiye’de; Amerika ile ekonomik entegrasyonu önceleyen ve onursal başkanlığını Eric Edelman’ın (ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi) yaptığı Türk-Amerikan Şirketler Derneği (ABFT) ve Türk-Amerikan İşadamları Derneği (TABA) varlığı da yine “çok cepheli” oluşumlar içinde anılmayı hak ediyor.

TÜSİAD önem taşıyor
Buraya kadar “iç tartışmalarımıza” yönelik bazı noktalara temas ettim ancak asıl olan bu değil.
Türk-Amerikan ilişkilerinde, İsrail ve İran gibi sorunlu zeminlerde kayganlaşan siyasi gerginliğin; ekonomi alanında işbirliklerinin geliştirilmesiyle aşılmasına yönelik bir talebin belirginleşmiş olması önem taşıyor.
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü Dr. Bahadır Kaleağası’nın, Washington’da üst düzey bir Amerikan yetkilisi ile yaptığı görüşme bize bu konuda ışık tutuyor.
“Türkiye ile Amerika arasındaki ekonomik ilişkilerde kurumsallığın belirginleşmesine vurgu yapılıyor” diyen Kaleağası, “model ortaklık” kavramının içini dolduruyor:
“Enerji, finans, güvenlik alanlarında atılan adımlar önemli olacak. TAİK Başkanı Haluk Dinçer’in (aynı zamanda TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı) içine girdiği yeni konseyi, TUSKON rekabeti ile tanımlamak doğru olmaz. TUSKON’daki bütün şirketler bir Akbank-Citibank ortaklığı etmez. Amerika Türkiye ile kurumsal işbirliğini kuvvetlendirmek istiyor, bunun karşılığını da Bakan düzeyinde bir organizasyon ile alıyor.”
Benim bu konuda son sözüm ise şu: Amerikan yönetimi küresel politikaları içinde konumlandırdığı Türkiye’ye, dış ticaretinden yalnızca binde 2 pay vererek, “model ortak” tezini kuvvetlendiremez.
20 Kasım’da Lizbon’da düzenlenecek NATO toplantısında, Türkiye’nin “füze kalkanı” projesini kabul etmesi için, somut ekonomik işbirliklerinin de ortaya çıkması gerekiyor.