Milli Görüş kadrolarıyla yeni bir politika evreni oluşturan Ak Parti, kurulduğu yıl iktidar olduğunda siyaset yelpazesindeki yerini “muhafazakâr demokrat” olarak nitelemişti.
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’tan bu saptamaya derin bir itiraz yükseliyor..
11 Eylül’den sonra “teröre karşı savaş” diyerek postallarını ayağına geçiren Amerika’da tavan yapan, dış politika eksenli “yeni muhafazakâr” harekete gönderme yapan Kurtulmuş, “Ak Parti Türkiye’nin Neocon’larıdır” diyor.
Hükümetin önce “Dubai modelini” benimsediğini, ancak bu modelin çöktüğünü ileri süren Kurtulmuş, “Ak Parti neoliberal tezlerin tutsağı” diyerek, gelir dağılımındaki uçuruma ve sosyal dengelerdeki adaletsizliğe dikkat çekiyor.
Sermayenin el değiştirdiğini de ifade eden Kurtulmuş, “Üç tane sakallının cipe binmesi, yoksulluğu örtmüyor” sözleriyle, sanayi ve finans kesiminde yabancı sermayenin ve faiz yükünün giderek artan payına işaret ediyor.
Siyasetin yeniden formatlandığını söyleyen Kurtulmuş, SP’yi ise “Muhafazakâr, sağ ya da sol değil; özgürlük, adalet ve refahı önceleyen, bilimsel gelişmelere açık, antiemperyalist, maneviyatçı bir partiyiz” diyerek tanımlıyor.
Maneviyatçılığı “dindarlık” olarak ele almadıklarını vurgulayan Kurtulmuş, “Toplumun temel değerlerine saygılıyız” açıklamasını da ekliyor.
Kurtulmuş, dış ve iç borçlar üzerinde yoğunlaşıyor, bölgesel ekonominin canlanması için “sınır aşan sinerji koridorları” tezini öneriyoruz. Suriye, Irak, Gürcistan-Ermenistan, Nahçıvan-Azerbaycan, Bulgaristan-Romanya, Yunanistan-Saraybosna üzerinden üretim, ticaret, araştırma, yeşil ekonomi gibi yeni dinamikleri üzerinde duruyor.
Önceki gün Malta Köşkü’nde bir grup meslektaşımla birlikte ekonomiden hareketle, Türkiye’nin gündemi üzerine sohbet ettiğimiz Kurtulmuş’un görüşlerini bazı başlıklar altında aktarmak istiyorum:
Siyasal merkezde boşluk sürüyor. Gelir dağılımı adaletini sağlayacak, özgürlük alanlarını genişletecek ve statükoyu değiştirecek politikalar oluşmadı. 2002 seçimlerinde oyların yüzde 45’i, geçtiğimiz seçimlerde ise yüzde 20’su çöpe gitti. Asker tankla darbe yapıyor, seçimler de milletin iradesine yapılan darbe olmuştur. Kenan Evren’in “Yüzde 10 seçim barajı istikrarı bozar” sözünü Başbakan tekrarlıyor.
Herkes kendine Müslüman, herkes kendine demokrat. Milleti merkeze taşıyamadılar. Millet, Ak Parti’ye “merkez” olma görevi verdi ama onlar siyasal merkezle uyuşup, milletin taleplerini ötelediler. Ak Parti yalnızca iki engeli aşarken, geri adım atmadı. Birincisi, siyasi yasakların kalkması, ikincisi de cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda yapılan referandumdu. “Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğim” sözüm çok benimsendi, milletin en hassas olduğu konuya değindim. TEKEL işçisine vermeyeceksin, 16 bin aileye yılda 56.8 milyar lira faiz aktaracaksın, Bunu yapan hükümet ultra sağcıdır. Ortadirek çöktü. Bu hükümet döneminde ortadireğin milli gelirden aldığı pay yüzde 20’lerden yüzde 8.5’e düştü.
Oylar Ak Parti’den toptan gelecek; şimdi perakende geliyor. SP’ye geleneksel oy tabanının dışından gelen oylarda yüzde 60 artış var. Doğu’da Diyarbakır dışında oy oranımız yüzde 10’a çıktı. Şimdilik sağdan, soldan, merkezden her yerden oy alıyoruz. Ak Parti ile aynı siyasal kökten geldiğimiz söyleyenlere “Bütün partilerin kökü CHP’dir” diyorum.
IMF ile üç ay önce anlaştılar. Baskımızdan dolayı açıklayamıyorlar. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, “Çerçeve anlaşmada anlaştık, son üç aydır internet üzerinden müzakerelerimiz sürüyor” diyor. Başbakan’ın söylediği gibi (ASKON toplantısında Erdoğan’ın kullandığı “Numan kardeşim, güçlüysek, IMF masasından niye kaçalım?” sözleri hatırlattığımızda verdiği yanıt) önceki IMF anlaşmalarından farklı bir program üzerinde gidiyorlarsa, niye gizliyorlar? Şimdi bu anlaşmayı halka anlatabilmek için PR (halkla ilişkiler) çalışması yapıyorlar. Nazım Ekren (eski Devlet Bakanı) niye ekonomi yönetiminden alındı?