Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünyanın en büyük hukuk bürosu olarak anılan “DLA Piper” adını, 2007 yılında “Türkiye’nin Amerika’da lobisini yapan şirket” olarak duymuştuk; geçtiğimiz haziran ayında Türkiye’de ofis açtılar.
Türkiye’de 6 ortaklı “YükselKarkınKüçük-Avukatlık Ortaklığı” adıyla faaliyet gösteren büroyu bünyesine katan DLA Piper’ın, ortak ve yönetim kurulu üyelerinden Cüneyt Yüksel ve Gökhan Gökçe ile üzerimize çöken Wikileaks belgelerinin kaldırdığı toz duman bulutunun altında sohbet ettik.
Yüksel, “Avrupa Birliği ile Türkiye’nin bağı kesilmemeli; bir madde üzerinde anlaşılmış olsa bile müzakerelerin sürmesi çok önemli” diyerek başlıyor söze...
Wikileaks belgelerinde dünyaya servis edilen ABD büyükelçilerinin “telgrafları”, Türkiye’nin dış politikasını “Yeni Osmanlıcılık” olarak yorumluyor; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu da bu nedenle “tehlikeli-deli” olarak kayda geçiyordu.
Hükümet; diplomatlar ya da stratejistler tarafından dile getirilince “eksen kayması” tartışmalarını itici bulabilir, ancak sermayenin çıpa koyması karşısında kimse kayıtsız kalamaz!

Pasaport kontrolde başlıyor
Küresel sermaye için Türkiye’nin cazibesini arttırmasını “AB çıpasına” bağlayan Yüksel, “Olmazsa, olmaz“ denilebilecek, kriterlerini de şöyle sıralıyor:
“Özgüven, istikrar ve uluslararası roller.”
Özgüven konusu, bu sıralar iş dünyasında sıkça rastladığım bir vurgu.
Yüksel, “Türkiye’nin büyüyen ekonomiler içinde, etkin bir oyuncu olarak yerini almasını her kademede hissediyoruz. Bundan 10-15 yıl önce yurtdışına çıktığımızda pasaport kontrolleri sırasında, polislere sesimizi çıkarmadan saatlerce beklerdik; artık itiraz edebiliyoruz. Avrupalı, Amerikalı meslektaşlarımızın karşısında yüksek perdeden savunma yapacak özgüvenimiz gelişti” sözleriyle taşıdıkları moral değerleri öne çıkarıyor.

İlgi artıyor
Ofislerinde 60’ı avukat, 100 kişinin çalıştığını söyleyen Yüksel, “Türkiye’de 50 kişiden fazla avukatın çalıştığı büro sayısı bir elin parmaklarını geçmez. 10 ila 50 avukat arasında çalışan büroların sayısı ise 50’ye ulaşmıştır” bilgisini veriyor.
Yabancı avukatların “Danışmanlık” statüsünde iş yaptıklarına değinen Yüksel, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelik ilgisinin artmasını şu benzetme ile anlatıyor:
“Türkiye’de hukuk işliyor. Bir Amerikan şirketini, eğer ABD sınırları içinde dava ediyorsanız, maça 4-0 yenik başlıyorsunuz. Ortadoğu ülkelerinde bu oran 20-0; Türkiye’de ise 0.50-0 gibi. Türkiye yabancı yatırımcıya karşı adil yargılama yapıyor.”

Yandaşlık sonuç getirmez
Türkiye’nin kırılma noktalarından birinin 12 Eylül Anayasa referandum süreci olduğunu vurgulayan Yüksel “Önümüzdeki seçimler de ikinci kırılma noktası olarak kabul ediliyor. Güçlü bir demokrasi ve istikrarlı bir hükümet beklentisi yükseliyor” diyor. Yüksel, “olumlu senaryoyu“ dile getiriyor:
“Gelecek 5 yılda, doğrudan yabancı sermaye yatırımı olarak 100-150 milyar dolar gelebilir; bu potansiyel var. Bankalar, enerji, gayrimenkul, teknoloji, eğitim ve sağlık sektörlerine ilgi artıyor. THY gibi amiral kuruluşların satışı bekleniyor.”
Yüksel’e “Önemli özelleştirmelerde rekabetçi bir ortam görmüyoruz. İstanbul Avrupa Yakası ve Gediz Elektrik ile Başkent Doğalgaz için 6 milyar 121 milyon lira teklif veren Karamehmet-Kazancı konsorsiyumu, önceki gün de İstanbul Anadolu Yakası elektrik dağıtımı için 1 milyar 813 milyon dolar teklif etti: 8 milyar dolar getirecek! Gruplara baktığımızda 8 milyar doları üstlenecek bir mali bünye ile karşılaşmıyoruz. İhalelerde yandaşlık ne kadar etkili oluyor?” sorusunu yöneltiyorum.
Yüksel, “İhalede önemli olabilir ama sonuç getirmez. Sonuç da bankalar kredi koşullarına bakar...” yanıtını veriyor.
Şirketlerin koşulları da hızla iyileşiyor tabii.