Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiyenin önündeki mesele çok açık; yüzde 60ı 30 yaşın altında üretim gücüne sahip, 70 milyonluk ülkenin refahını arttırmak ve gelir dağılımı adaletsizliğini gidermek. İnsani gelişmişlik skalasında yukarı tırmanmak... Türk sanayi 2003te sorunu görüp üzerine gitti. Sanayi üretimini başarmanın yetmediğini, asıl önceliğin rekabet edilebilirlikte olduğunu tesbit etti. Ekonomik kriz ile birlikte verimli çalışmayı öğrendi. İstihdam ve üretim arasında, çalışanlar aleyhine kurulan dengenin, bu büyük toplumun huzuruna yetmeyeceğine inandı.AB üyelik perspektifinde ikinci aşamaya geçildi. 2003te önce insan hakları, demokratikleşme ve uyum yasaları çerçevesinde gündemimize gelen AB hedefi, organizasyon gücünü harekete geçirdi. Yurt içinde daralan ekonomi kendini rekabetçi piyasalarda yenilemeye çalıştı.Başta TÜSİAD, ekonomi dünyası AB ile daha sıkı ilişkiler geliştirdi. Avrupa ülkelerinde parelel örgütlenmelerle lobi yapma gücünü keşfettiler. Brükselde büro açmakla yetinmediler, Milano, Paris gibi Avrupa merkezlerine açıldılar. İş dünyasının üst kurumu TOBB; bilimsel araştırmaları destekleyen TÜBİTAK, esnaf kuruluşu TESK ve üniversite işbirliği ile Brükselde büro açtı. Avrupa Birliği (AB) bize tarih verecek mi? Bu soru önemini hiç azaltmadı. Kimi zaman Kıbrıs, kimi zaman bölgesel barış ve kalkınma, kimi zaman ABD ile ilişkiler, kimi zaman da terör ve demokratikleşme başlıkları ağırlığını hissettirdiyse de; "asıl soru" tartışmaların odak noktasından uzaklaşmadı. TOBBun önderliğinde Brükselde büro açılması, iş dünyasının kendi arasında sıkışıp kalmama direncinin de bir göstergesi. Artık yurt içinde birbirlerine çelme takarak gelişme beklemekten sıyrılıp, gelişmeyi sinerji yaratarak sağlamak ekonomi dünyası için yeni bir adım. Bütün bunları, ABdeki eş kurumlarla parelel ilişkiler geliştirip rekabet duyarlılığını arttırma çabası olarak görüyorum.Büyük sanayi olanaklarını paylaşmak ve üniversiteler ile birlikte bilimsel gelişmelere katkı sağlamanın gerekliliği noktasına geliyor. Bu çabasının içine küçük ve orta ölçekli sanayiyi, esnafları da katıyor.AB ülkeleri kamu bütçelerinde ar - ge payını yüzde 3 hedefliyor. Türkiye kamu bütçesinde bu oran yüzde 0.6la... Japonya gibi rekabet gücü yüksek ekonomilerde ise bu oran yüzde 5e çıkıyor. AB ise yüzde 2.Artık küçük ölçekli sanayiler bile ar - genin önemini öğrendi. Şirketler ar - ge paylarını arttırma eğilimine girdiler. Türkiye çok gerilerden gelse de, AB ile yol arkadaşlığı başlıyor. ABye tam üyelik süreci, yalnızca bir hükümet amacı olmaktan çıkıyor, toplumun örgütlü katılımına dönüşüyor. Ve buna ilk tepkiyi sanayi ve ekonomik birimler veriyor... Meseleye böyle bakınca "AB, Türkiyeye tarih verir mi" sorusu, umutsuz ve soyut bir özlem olmaktan çıkıyor.Türkiye yasalarla sınırlı uyum sürecini 2003te kapadı; 2004e, ABdeki partnerleriyle sinerji alanları yaratarak, toplumsal katılımın iradesini yanına alarak giriyor.Bundan sonra doğal olan; her alanda sivil toplum örgütlerinin daha yoğun çalışma temposu içinde, kendilerini modern dünyanın bir elemanı haline getirmeleri olacak. Bu olumlu tablodan başka şansımız var mı? syilmaz@milliyet.com.tr Ar - Genin önemi