Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

‘Atatürk’ün idealini Ak Parti gerçekleştirdi’


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal’la dün kahvaltıda buluştuk.
Ünal, kuruluşunun 16. yıldönümünü kutlayacak olan Ak Parti’nin hedeflerini ve gündemi değerlendirirken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağır biçimde eleştirdi.
Ünal’ın açıklamalarını şöyle aktarabilirim:

LOBİLERİN SÖZCÜSÜ: Focus dergisine verdiği mülakat Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye karşıtı lobilerin sözcüsü olduğunu bir kez daha gösterdi. ‘Türkiye’de can, mal, mülk güvenliği yoktur’ diyebiliyor. Çok acı bir durum. Kılıçdaroğlu’nun söylem analizini yaptık. 15 Eylül gibi rapor tamamlanacak. Söyleminin oturduğu merkez meşruiyet krizi. Kılıçdaroğlu’nun 7 yılda sistematik yaptığı şey, bu milletin ortak yaşam, mutabakat, sözleşme zeminini sürekli olarak tartışmaya açması. Bunu yaparken Türkiye karşıtı lobinin sözcüleri gibi konuştu.

ZOMBİLEŞTİKLERİNİ GÖRDÜK: Bize diyorlar ki ‘Siz FETÖ’yü beslediniz.’ Biz de diyoruz ki; ‘İktidara geldiğimizde ciddi bir sivilleşme mücadelesi verdik. O alana sivil toplum yapıları girdiler.’ Bunlar da sivil görünümlü bir yapıydı. Bu insanların bir talimatla akıllarını kilitlediklerini, bir anda zombileştiklerini gördük. Gördüğümüzde bunlarla mücadele etmeye başladık. CHP ise münasebeti sürdürdü. Suçlu olduğu ortaya çıktıktan sonra bunlarla ilişki kurmakla, bunların suçu tespit edilmemişken ilişki kurmak arasında fark vardır.

CHP NEFRETTEN BESLENİYOR: AK Parti karşıtlığı ve Erdoğan düşmanlığı gözlerini öyle karartmış ki karşıda olan her türlü yapı Türkiye’ye zarar verse bile onlarla ilişki kurmaktan geri durmuyorlar. Darbe gecesi, tankları alkışlayan, sala okuyan imama saldıran, restoranda kalkıp oynayanlar vardı. Türkiye’nin tanınmış psikologlarından biri aktardı. ‘Yeni gördüğüm bir fobik bozukluk geldi. Başörtülü gördüğüm zaman dayanamıyorum, tükürüyorum ve engel olamıyorum, sakallı birisini, dini simgeler gördüğüm zaman saldırma eğilimlerime hakim olamıyorum diyen 6 vaka geldi’ dedi. Şunu konuşmalıyız; Kılıçdaroğlu ve CHP siyaseti bir nefretten beslenmeyi mi rehabilite etmeyi mi tercih edecek? Maalesef nefretten beslenmeyi tercih ediyorlar.

DOZU ARTACAK: Kılıçdaroğlu’nun CHP’si ya sistematik olarak bunları yapıyor ya da siyaset bilmediği için tabanın reflekslerine göre bunu yapıyor. Dozunu artıracaklarını düşünüyorum. Yüzde 48.6’yı tahkim etmenin yolu olarak görüyorlar. Maçka Parkı, sakallı polis, Atatürk büstüne saldırı benzeri olayların artacağını düşünüyorum... CHP’nin içinde 5 parti var. Bir gün bir yüzünü, ertesi gün diğer yüzünü görüyoruz.

CHP TEKRAR DENİYOR: CHP tekrar bir şeyi deniyor, HDP de paydaşlarından biri. Dünyada bu dip dalgayı destekleyen bir konjonktür var. Almanya, Hollanda, Avusturya’nın kullandığı dil, DEAŞ’a destek iddiası, İslami değerler ve Erdoğan’ın İslam dünyasındaki etkisi, İslamifobik yaklaşımlar. Bunun içeride işlenebilecek bir alan olarak ortaya çıktığını görürsünüz. Bu biraz da Türkiye’nin ve AK Parti’nin itilmek istendiği ve yaftalandığı yerle ilgili.

KILIÇDAROĞLU’NA KOMİSYON TEKLİF ETMİŞ: Müftülük tartışması da bu çerçevede. Yasalaşmış bir şey yok ama kıyamet koparılıyor. Sadece devlet memuru olan bir zümreye nikah kıyma yetkisi veriyoruz. Aylin Nazlıaka diyor ki ‘çocuk evliliklerini artıracak.’ Allah aşkına bu neyin kafası! Bu siyaset nefretten besleniyor. Ve nefret objesi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanımlıyor. Türk siyasi tarihinde en çok suikaste maruz kalan siyasetçidir Erdoğan. 2012’de yanımda Kılıçdaroğlu’na dedi ki; “İkimiz yüzde 75, Türkiye’nin kahir ekseriyetini oluşturuyoruz. Gelin komisyon oluşturalım, Türkiye’nin siyaset üstü sorunlarını beraber çözelim.” Buna cevap bile verilmedi.

LİDER DEĞİL: Ben Kılıçdaroğlu’nun bir fikri, fikri takibi olduğunu zannetmiyorum. Olsaydı 7 yıl içinde parti içinde istikrar oluştururdu. Kongreleri kazanma biçimine baktığınız zaman da bir siyasi hareketin lideri olmadığını görürsünüz. Bir lider değil. Takipçileri yok, müttefikleri var. ‘Kapının önüne koyarım’ diyecek kadar parti içi demokrasiden uzak bir adam. Dönem dönem dünyada Türkiye karşıtı konjonktürel hareketlerin içerideki sözcüsü olduğunu biliyoruz.

ATATÜRK’LE İLGİSİ YOK: Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin ve kendisinin Mustafa Kemal Atatürk’le uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Atatürk, bir sinema filmi yaptırmak istemiştir, senaryonun sonuna ideallerini el yazısıyla yazmıştır. Atatürk’ün ortaya koyduğu ideali kim gerçekleştirmiştir diye dönüp bakın, AK Parti gerçekleştirmiştir. CHP’nin ne Atatürk’ün ortaya koyduğu millilik ve yerlilik idealiyle ne emperyalizm karşıtlığıyla ilgisi yoktur.

ANLAMAYA ÇALIŞIYORUZ: CHP’nin beslendiği nefret bataklığını kurutmamız gerekiyor. Kurumadıkça birileri nefret siyasetine devam edecek. Yüzde 48.6’yı anlamak için ikinci bir kamuoyu yoklaması yaptırıyoruz. Anlamaya çalışıyoruz. Bize şunu kimse diyemez onları da anlamaya, önyargılarını anlamaya çalışın. Önyargılardan kurtulup bize kendilerini açmaları lazım.

‘Siyasal sistemi değiştirdik’

Türkiye’de siyasal sistemi değiştirdik. Daha ne yapalım? Bu başlı başına tarihi bir değişim. Bu sistem doğrultusunda devleti yeniden yapılandırıyoruz.

TUHAF İFADEYLE DİLE GETİRDİ: (Ayhan Oğan’ın açıklamaları) Aslında demek istediği devleti yeniden yapılandırdığımız. Bunu, ‘yeni devlet kuruyoruz’ gibi tuhaf bir ifadeyle dile getirdi. Lider partiye dönünce siyasette eksen yerine oturdu. 16 yaşındaki Ak Parti artık yeni bir atılım dönemine giriyor. Siyaset bundan sonra güçlü olacak. Kılıçdaroğlu ‘önümüzdeki seçimlerde diktatörü devireceğim’ diyor. Seçimle devrilen diktatör mü olur Allah aşkına. Derdi olan nefret etmesin, örgütlensin, siyaset yapsın.

SİSTEMİ DÖNÜŞTÜRDÜ: Cumhurbaşkanımız devletin uzun yıllar mağdur ettiği Müslümanları, dindarları, öfkesi ve kızgınlığı artmış bir kesimi, sorunsuz bir şekilde rehabilite etti, sisteme dahil etti ve onlarla birlikte sistemi de dönüştürdü. Şimdi öfkeli, 2002’ye kadar kendini iktidarda zanneden, iktidarı kaybettiğini düşünen bir kesim var. Artık bu kesimleri oranlarıyla, Türkiye’yi algılama biçimleriyle biliyoruz. Şu anda yaşadığımız sorun tam da bunların yeniden bir ortak zeminde buluşabilmesi meselesi.

TRUMP’IN ETKİSİ
ABD’nin kafası karıştığı zaman dünya türbülansa giriyor. Yaşadığımız temel sorunlardan biri bu kafa karışıklığı. ABD’nin bütün dünyadaki uzantıları, merkezdeki tutarlılık kaybolunca operasyona açık hale geliyorlar. Direksiyonda bir adam var, bütün ülkeyi uçurumdan aşağı yuvarlamasın diye bütün sistem adamın peşinde geziyor. Açıklama yapıyor, danışmanları yalanlıyor. ‘ABD başkanıyım’ diyor ‘kendimi affettim’ diyor. Şu anda bütün dünya böyle bir tuhaflık yaşıyor. Bütün bu tuhaflıkların Türkiye ile ilgisi çok yakın. Biz böyle bir ortamda istikrar oluşturmaya çalışıyoruz. ABD’ye gittiğinizde inanılmaz bir özgürlük hissedersiniz, ama kurallarını ihlal ettiğiniz anda canavar gibi devlet karşınıza çıkar.

‘Ölmelerini istemiyoruz’

‘Atatürk’ün idealini Ak Parti gerçekleştirdi’


Şu anda bakıyoruz ölüm orucu tutan iki kişi var. Bunların ölmesini asla istemiyoruz. Adalet, İçişleri Bakanlığımız yoğun çaba sarf ediyor, aileleriyle temas ediyor, bizimle doğrudan temas sağlıyor. Bir terör örgütünün talimatıyla bu ölüm orucunu tuttukları biliniyor. Biz diyoruz, ‘ölüm orucunu bıraksınlar haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlarsa takipçisi olalım ama ölmesinler.’ Bakıyorsunuz terör örgütü bunların ölmesini bekliyor. Öldüklerinde bunun siyasi rantını kim toplayacak?

1 YILDA NORMALLEŞME BEKLEYEMEYİZ: OHAL’den çıkıp, normalleşme süresinin 1 yıl olmasını bekleyemeyiz. OHAL’in bazı semptomları olabilir. Biz uluslararası hukuku önemsiyoruz. Davaların AİHM’ye götürülmesi ve tazminatla karşılaşmak istemiyoruz.