Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Güçlü Meclis, Güçlü Hükümet, Güçlü Türkiye” mottosuyla açıkladığı Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere ilişkin beyannamesi, 24 Haziran’dan sonra bütün yönleriyle uygulamaya girecek olan yeni yönetim modeline ilişkin genel çerçeveyi çizerken, Türkiye’nin öncelikli ihtiyacı olan normalleşme ve demokratikleşme atağı konusunda da ipuçlarını verdi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte, yönetim sistemi değişikliğinin gerekçelerinin süratle ortadan kalkacağı bir yapı hedefliyor.
Bir başka deyişle, yönetimin tepesinde çift başlılığın tarihe karışacağı, hızlı, etkin kararların alınacağı, bürokratik hantallığın ortadan kaldırılacağı ve yerel-merkez ilişkilerinin sonuç odaklı yapıya kavuşacağı bir sistem.
Bunun sağlanabilmesi ise cumhurbaşkanı ile uyumlu, yürütmenin başındaki cumhurbaşkanına yönetim konforunu tam olarak sunabilecek bir Meclis çoğunluğuna bağlı.
Bu nedenle dün Ankara Arena’daki toplantının başından sonuna kadar en çok kullanılan ifade “güçlü Meclis” oldu.
Cumhurbaşkanı’nın bu konuda bir yol kazası yaşanmaması için işi ne kadar sıkı tuttuğu, kabinenin tamamına yakınının, eski ve yeni vekillerin kuyumcu titizliğiyle harmanlandığı AK Parti milletvekili aday listesinden de belli oldu.
Erdoğan, dünkü sunumunda, “Cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 50’nin çok üzerinde bir oranla kazanmayı hedefliyoruz. TBMM’de de çok güçlü bir grup kurmak istiyoruz” dedi.
360 sayfalık seçim beyannamesinin “yeni yönetim modeli” başlıklı bölümünde de güçlü meclisin asil işlevi olan yasa yapmaya odaklanacağı ve hükümeti daha güçlü bir şekilde denetleyeceğinin altı çizildi.
Güçlü hükümet ise “milli iradeye dayalı etkin işleyen bir yönetim” olarak özetlendi.
Yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatının politika ve strateji geliştirmeye, izleme ve değerlendirmeye yoğunlaşacağı, bakanlıkların ise dahi icracı ve fonksiyonel olacağı özellikle vurgulandı.
Kamu yönetimde reform, bağımsız yargı ve şeffaflık konusundaki taahhütleri dikkatle not aldık.
Beyannamenin “güçlü demokrasi” başlığı ise Erdoğan’ın bir süre önce açıkladığı manifestosunun da izlerini taşıyordu.
Bu noktada, Cumhurbaşkanı’nın eşit vatandaşlık anlayışına vurgu yapması, cemevlerine hukuki statü tanıyacakları vaadi öne çıktı.
Beyannamedeki, “devletin siyasi, idari, yargısal ve ekonomik düzeninin temel hakları merkeze alacak şekilde düzenlenmesini sağlayacağız” ifadesi de önemliydi.
OHAL uygulamasının beyannamede nasıl geçeceği merak konusuydu.
Erdoğan, OHAL’in gerekçesini ve neden sürdüğünü anlattı.
Beyannamede de bu konuda, “15 Temmuz gibi yarım asırlık dış destekli sinsi bir projenin sonucunda gerçekleştirilen hain darbe girişimi karşısında başlatmak zorunda kaldığımız OHAL uygulamasını vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerine zarar gelmeden milli güvenliğimizin ve vatandaşlarımızın huzuru tam olarak tesis edilene dek sürdüreceğiz” denildi.
Cumhurbaşkanı’nın başta mega projeler olmak üzere beyannamesinde yer verdiği somut taahhütler geniş bir yelpazedeydi.
Bunun yanı sıra, beyannamede din ve devlet ilişkisi başlığı altında “AK Parti laikliği” ifadesiyle yapılan tarif dikkati çekti.
Kuşkusuz, kurdaki alarm veren hareketlilik ve Türkiye’ye dönük ekonomi odaklı kıskaç nedeniyle beyannamenin istikrarlı ve güçlü ekonomi bölümündeki taahhütleri de not ettik.
Erdoğan, özel sektör öncülüğünde verimlilik artışına dayalı büyüme stratejisinin sürdürüleceğini, mali disiplinden taviz verilmeyeceğini, dalgalı döviz kuru rejiminin sürdürüleceğini, faizlerin oluşturduğu maliyet baskısını azaltan tedbirleri hayata geçireceklerini, enflasyonla mücadele konusunda radikal adımlar atılacağını ve cari açığı yapısal sorun olmaktan çıkartılarak düşüreceklerini kaydetti.
Erdoğan’ın gençlik, kadın, çocuk, eğitim, sosyal politikalar gibi seçim kampanyasının temelini oluşturacak başlıklarda geniş çerçeveli taahhütleri oldu.
Başta söylediğimiz gibi bütün bunların Erdoğan’ın arzuladığı biçimde gerçekleşebilmesi “güçlü Meclis, güçlü hükümet” hedefine ulaşmasına bağlı.