Karadağ eski Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyetten biriymiş. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Sırpların baskısı ile bir süre Sırbistan-Karadağ olarak devam ettikten sonra 2006 yılında referandumda çıkan oylama sonucunda Karadağ, Sırbistan’dan ayrılıp bağımsız bir devlet haline gelmiş. 2008 yılında AB üyeliğine başvuran Karadağ, 2012’de katılım müzakerelerine başlamış. Türkiye vatandaşlarından henüz vize istemeyen Karadağ’ın para birimi ise Euro.
Ulaşım için farklı alternatifler mevcut. Eğer karayolu ile ulaşmak isterseniz Yunanistan ya da Bulgaristan üzerinden gideceğiniz için Schengen vizesine ihtiyacınız olacak. Vizesiz gitmek isterseniz, THY’nin Karadağ’ın başkenti Podgorica’ya direkt uçuşu bulunuyor ya da daha ucuz bir alternatif olarak çevre ülkelerden karayolu ile de geçiş yapabilirsiniz.
Biz Karadağ’a hem uçak hem de karayolu ile gittiğimiz için ikisinden de bahsedeceğim. Karadağ’a ilk gidişimiz Ekim ayının son haftasında direkt uçuş ile Podgorica’ya olmuştu. Havalimanından otobüs terminaline giderek çok uygun bir fiyata Kotor’a otobüsle ulaştık. Kotor’un otobüs istasyonu surlarla çevrili Old Town’a çok yakın. Yürüyerek Old Town’da ki konaklayacağımız yere ulaştık. Çok küçük bir odası olan bir ev ayarlamıştık. Eşyalarımızı bırakır bırakmaz kendimizi Old Town’a attık. Kotor Old Town, tam olarak bir Orta Çağ kenti. Taş sokaklarda kaybolmak çok keyifli. Kaybolmak dediysem yanlış anlamayın yarım günde tüm ara sokakları ezber edersiniz. Kotor’a varışımız akşamüzeri saatleriydi dolayısıyla Old Town’da biraz dolanıp bir şeyler yiyerek evimize döndük.
Ertesi gün sabah kahvaltımızın ardından Old Town’ın dışından geçen minibüslerle 20 dk mesafedeki Perast’a gittik. Perast, Kotor körfezinde yer alan, çok küçük ve inanılmaz şirin bir sahil kasabası. Bir ucundan diğer ucuna yürümek toplasanız 15 dakika. Bu şirin kasabayı özel kılan şeylerden biriyse kıyıya çok yakın St.George ve Lady of the Rocks adaları. Bu adalardan St. George doğal bir adacık fakat turistlere kapalı. Lady of the Rocks ise üzerinde bir kilise yapılmış yapay bir ada, gezilebiliyor ve tekneye 5 dk uzaklıkta. Tekne biletlerini gidiş-dönüş olarak alabiliyorsunuz ve adada istediğiniz kadar vakit geçirdikten sonra adaya sürekli gidip gelen teknelerle geri dönebiliyorsunuz.
Perast dönüşü aslında Karadağ’ı aklıma düşüren, Kotor denince akla ilk gelen manzaralardan birinin peşine düşüp St. John Kalesine tırmandık. Kalenin zirvesine çıkabilmek için 1365 basamak çıkmak gerekiyor ve elbette zirveye çıkan yol oldukça yorucu. Tabi yanınıza fazla miktarda su almayı unutmayın çünkü yukarı doğru çıkarken su alabileceğiniz herhangi bir yer yok. Aslında okuduğum bir yazıda kaleye çıkmak için en uygun saatlerin sabah saatleri olduğu yazıyordu. Çünkü güneş tepenin arkasından doğuyor ve iyice yükselene kadar merdivenler gölgede kaldığı için çıkış daha kolay oluyormuş. Fakat hava kapalı olduğu için biz 3 gibi tırmanmaya başladık. En tepeye çıkmak, fotoğraf molaları ile birlikte yaklaşık 45 dk sürüyor. Fakat zirvedeki manzara tüm yorgunluğu unutturuyor.
Kotor’daki son günümüzde sabah surların içinde biraz gezdikten sonra Orta Çağ dönemini anlatan bir müzeye girdik. Şövalye görünümlü bir rehber Karadağ’ın tarihi ile ilgili bilgiler verdi. Hatta isterseniz şövalye kıyafeti giyip kendi paranızı bile basabiliyorsunuz. Bu interaktif müzede oldukça keyifli vakit geçirdikten sonra otobüs durağına gidip Budva otobüsümüze bindik.
Kotor-Budva arası 22 km fakat yol durumuyla birlikte otobüsle ulaşım 1 saati bulabiliyor. Budva otobüs terminali Budva Old Town’a yaklaşık 2 km dolayısıyla Old Town’a gitmek için taksiye biniyoruz. Budva, Adriyatik kıyılarında yer alıyor. Kotor’dan biraz daha küçük ve harika sahilleriyle deniz turizmi için de çok uygun. Old Town içinde ya da dışarda konaklamak için birçok seçenek mevcut. Fiyatlar da oldukça değişken. Bizim Budva’da konaklama tercihimiz ise Old Town içinde yat limanı manzaralı çok keyifli bir evdi.
Eve yerleşir yerleşmez sokağa attık kendimizi. Akşamüstü gibi çıkmamıza rağmen Old Town’ın bütün sokaklarını gezmiştik bile. Ertesi gün için planımızı belliydi. Budva’nın ünlü adası Sveti Stefan’a gidecektik. Yaptığım araştırmalarda taksiden başka bir ulaşımın olmadığı yazıyordu. Ancak tesadüfen gördüğümüz Mediteran Express yazılı otobüslerle 1 euro karşılığında 15 dakikada Sveti Stefan’a kolayca ulaştık. Sonbahar aylarında olduğumuz için sahil de ücretsizdi. Biraz gezdikten ve fotoğrafladıktan sonra geri döndük.
Karadağ ile ikinci buluşmamız ise bir sene sonra kendi aracımız ile yaptığımız Balkan turunda oldu. Arnavutluk üzerinden geçtiğimiz Karadağ’da sınır geçişinde hiç problem yaşamadık. Tabi araçla gidecekler için yurtdışına çıkmadan önce yeşil sigorta yaptırılması gerekiyor. Her iki gidişimizde de gezdiğimiz yerler aşağı yukarı aynı olmasına rağmen kendi aracımız olduğu için ekstradan tüm Kotor körfezini yukarıdan görebileceğimiz bir yer olan Lovcen National Park’a gittik. Navigasyona yazdığımızda navigasyon bizi çok başka bir yere yönlendirdi. Aslında Kotor’un üst kısmından da rahatlıkla ulaşılabilirmiş. Arabayla gitmenin tek dezavantajı ise araba park edecek yerlerin çoğu konaklama yerinden uzakta ve ücretli olmasıydı. Old Town içinde yer alan ve otopark imkanı sağlayan otellerin çoğunun otoparkı haliyle Old Town dışında açık bir yerde. Diğer otoparklar ise ücretli. Araçla giderseniz otopark durumunu da mutlaka göz önünde bulundurun.
Her iki buluşmamızda da Karadağ bizi çok güzel karşıladı. Umarım pandeminin bitmesiyle birlikte en yakın zamanda Karadağ ile yeniden buluşuruz.
instagram.com/senay_muratdogru/