Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun Büyükelçiler Konferansı için geldiği Erzurum’da, “Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgali devam ettiği sürece AB üyeliği olamaz” demesinin ardından bir kriz çıkmaması dikkat çekti.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu bu sözleri alttan alırken, MHP lideri bile bu meseleyi hükümete karşı kullanmayacağını gösterdi. Devlet Bahçeli, “Gereken cevabı cesaretle verdi” sözleriyle Başbakan Erdoğan’a arka çıktı.
Bir tek CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sert eleştirisini esirgemedi. Parti meclisine yeni aldığı ve Kıbrıs sorunu ile yıllarca iç içe yaşamış olan emekli büyükelçiler Osman Korutürk ve Faruk Loğoğlu açısından da zaten bu öyle “alttan alınıp geçiştirilebilecek” bir konu olamaz.
One minute neden olmadı?
Bahçeli gibi Erdoğan’ın Papandreu’ya AB konusu üzerinden gerekli yanıt verdiğine inananlar var tabii. Ancak biz de Kılıçdaroğlu gibi düşünüyoruz. Erdoğan, “one minute” çekip kavga çıkarmak maksadıyla değil, ama kayıtlara geçsin diye, “dost” saydığı Papandreu’ya şunu söyleyebilirdi:
“Yorgo sen de biliyorsun ki Türkiye Kıbrıs’a keyfi bir şekilde gitmedi. Yunanistan Türkiye gibi garantör ülke olarak zamanında sorumluluklarını üstlenseydi bugünkü duruma gelinmezdi. Oysa Atina Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılmasına ve adanın bölünmesine yol açan darbeyi desteklemekle meşguldü o sırada. Annan Planı sürecindeyse kimin çözüm istemediğini dünya gördü.”
Dışişleri Bakanı Davutoğlu Büyükelçiler Konferansı sonrasında yaptığı basın toplantısında buna benzer sözler sarf etti. Fakat bunları Papandreu ile ortak basın toplantısında Erdoğan söyleseydi etkisi farklı olurdu.
Peki Papandreu bu sert çıkışı neden yaptı? Amacı ev sahibini mahcup etmek miydi?
Bizce amacı bu değildi. Yunanistan’daki devasa ekonomik kriz ve bununla bağlantılı siyasi karmaşa akıllarda tutulduğunda, başka seçeneği yoktu.
Biz pek farkında değiliz ama ziyareti öncesinde ülkesinde “Türk savaş uçakları adalarımızın üzerinden uçuyor” diye yaygara kopmuştu. Ülkesinde bu tartışma sürerken Papandreu’nun Türkiye ziyareti sırasında “edilgen görünmesi” kendisi açısından siyaseten riskliydi.
Zarar verecek şeyler söylemedi
Bu nedenle Papandreu, Erzurum’daki sözleri sarf etmeyi kendisi açısından bir zorunluluk olarak hissetti. Fakat bunu yaparken Türk-Yunan ilişkilerine büyük zarar verecek bir şey de söylemedi aslında. Davutoğlu’nun bu konuda söyledikleri doğrudur.
Papandreu’nun sözlerinde yeni bir şey yok. Sonuçta Atina’nın Ankara’nın ezberinde olan tutumunu tekrarladı, o kadar. Kıbrıs sorunu çözülmeden Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını söylemesi ise malumun ilanından ibarettir. Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin Kıbrıs yüzünden durma noktasına geldiğini unutmamak lazım.
Davutoğlu’na bir konuda daha katılıyoruz. Dediği gibi, Papandreu’nun Büyükelçiler Konferansına katılması her şeye rağmen bir iyi niyet jestidir. Verdiği mesajların bütününe bakıldığında işbirliği mesajları da göz ardı edilmemeli.
Buna rağmen Papandreu’nun sözlerini “düşmanca” kabul edecek olanlar elbette ki var.
Her iki ülkede düşmanlıktan nemalanan çevrelerin varlığı inkar edilemez. Fakat, “büyük görüntüye” baktığımızda burada zayıf konumda olan tarafın Yunanistan olduğu aşikar.
Sonuçta Yunanlıların korkulu rüyası geldi çattı. Kendi ülkeleri her açıdan düşüşe geçmişken, karşılarında yükselişe geçmiş olan dev bir Türkiye duruyor. Güçlü ülkelerin bazı şeyleri alttan alma marjları ise her zaman daha fazladır. Bu arada, kim ne derse desin, Atina’ya Kıbrıs ve Ege’de verilmiş fiili bir taviz de yok şu aşamada.
Öte yandan Ankara’nın Papandreu’yu alttan almasını kolaylaştıran bir husus daha var. AKP’ye yakın olduğu söylenen Metropoll şirketinin son kamu yoklamasına göre Yunanistan, Türklerin “dış tehdit” algısında dördüncü sıraya gerilemiş. Özetle, İran bile Yunanistan’dan daha büyük bir tehdit olarak görülüyor. Türklere göre asıl tehdit ise ABD ve İsrail’den geliyor.
Bu durumda, Papandreu’nun kışın ortasında Erzurum’u bile soğutan buz gibi.