Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İsrail’in er Şalit konusunda Türkiye’den çok önceden yardım istediği biliniyor. Türkiye’nin de, özellikle İsrail ile kavgasının “ideolojik” değil, “insani” temellere dayandığını göstermek amacıyla Hamas’a bu konuda baskı yaptığı da biliniyor.
Fakat burada esas başarı yine de Almanya ile çalışan Mısır’a nasip oldu.
Şalit’in büyük sayıda Hamas tutsağı ile değiştirileceği haberi ilk çıktığında da zaten Türkiye’ye fazla bir atıf yoktu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, “Hamas aradı bilgi verdi” açıklamasına rağmen Ankara’nın bu işin içinde olup olmadığı açıkçası belli değildi.
Neyse ki, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in, İsrail basınına verdiği bir demeçte, Başbakan Erdoğan’ın Şalit meselesindeki “yapıcı” ve “insani” tutumuna -“hayret” ifadeleriyle de olsa- işaret ederek teşekkür etmesi, Türkiye’nin mütevazı katkılarını biraz daha netleştirdi.

Peres’in amacı
Diplomatik çevrelerde Peres’in, Şalit olayını fırsat bilerek, Davos’ta ağır sözlerine maruz kaldığı Erdoğan hakkındaki sözlerini Türk-İsrail ilişkilerindeki kanamayı durdurmak amacıyla sarf ettiğine inananlar var. İsrail siyasetinin “bilge adamı” olarak bilinen Peres’in bu amacı gütmüş olması mümkün tabii.
Sonuçta Türkiye ile ilişkilerin İsrail açısından önemini bilen biri varsa o da Peres’tir. Ancak İsrail’de siyasetin aşırı sağa kayması sonucunda Peres’in yapabileceği çok fazla bir şey de yok. Erdoğan konusundaki sözleriyle yaratmaya çalıştığı güzelliğin Mavi Marmara’nın gölgesini kaldırmaya yeteceğini de sanmıyoruz.
Fakat, ilişkilerin bozulmasının iki ülke açısından olumsuz etkileri de giderek netleşiyor. İsrail’de, Arap Baharı’nın patlak vermesiyle “Türkiye’yi kaybetmenin” sakıncalarına işaret edenlerin sayısı sanıldığı kadar az değil. Türkiye ise bu yüzden Ortadoğu barış sürecinde yok.
Bu arada Mısır’ın, her şeye rağmen, İsrail ile ilişkilerini önemsemeye devam ettiğini görüyoruz. Bu ilişkilerin kopmasının hem ülke güvenliği, hem de ABD ile ilişkiler açısından sorun yaratması istenmiyor. Mısır’ın askeri yöneticileri bu yüzden konuya “popülist” değil, “pragmatik” açıdan yaklaşıyorlar.
Özetle, yaşamakta olduğu iç karışıklığa rağmen, Mısır hem Filistin, hem de İsrail için hâlâ kilit bir oyuncu olmaya devam ediyor. Mavi Marmara ölümleri için özür dilemeyen İsrail’in bir süre önce öldürdüğü Mısırlı polisler için özür dilemesi de bu nedendendir.

Barış sürecindeki rolü
Burada açık konuşmak gerekiyorsa Türk-İsrail ihtilafı, Ankara’nın Ortadoğu barış sürecinde merkezi bir rol oynama potansiyelini ortadan kaldırmıştır. Arap sokakları Erdoğan’ı ne kadar alkışlarsa alkışlasın, İsrail istemedikçe Türkiye bu sürece dahil olamayacaktır.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas da bunu biliyor. Avrupa Konseyi’nde bir hafta önce gazetecilerin sorularını yanıtlarken, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesinin ve iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin Ortadoğu barış sürecine katkı sağlayacağını da herhalde bu nedenle vurguladı.
Türkiye’nin, “Gaza ablukası kalksın” koşulundan hiç söz etmemesi dikkat çeken Abbas, Ankara’nın daha önce Suriye ve İsrail arasında yaptığı arabuluculuğa da işaret etmiş. “İsrail’in Gazze’ye saldırmasıyla yarıda kalan bu arabuluculuk girişimi başarılı olsaydı, Ortadoğu barış sürecine, bölge barışı ve istikrara önemli yararlar sağlardı’’ diye konuşmuş.

Mavi Marmara’nın gölgesi
Bu sözler, Filistin penceresinden bakıldığında Türkiye’nin bölgedeki olumlu katkılarına ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Peres’in Erdoğan hakkındaki olumlu sözleri ise, İsrail’de de Türkiye’nin tekrar böyle bir rol oynamasını isteyenlerin olduğunu çağrıştırıyor.
Ancak, Türk-İsrail ilişkilerinin üzerinden Mavi Marmara’nın gölgesi bir şekilde kalkmadıkça, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun gönlünde yatan en büyük arzulardan biri olsa bile, Ankara’nın Ortadoğu barış sürecinde önemli bir arabuluculuk rolü oynaması pek de mümkün görünmüyor.