Türkiye ile ABD arasında PKK’ya karşı işbirliğinin giderek arttığını gösteren sinyaller çoğalıyor. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin Türkiye’ye bu amaçla üç adet “süper kobra” taarruz helikopteri vereceklerini açıklaması bunun son örneği.
Bu arada Amerikan basınına konuşan Washington’daki kaynaklar, Obama yönetiminin Türkiye’ye bu çerçevede “Predator” tipi insansız hava aracı desteği vermeye hazırlandığını da belirtiyorlar. Söz konusu kaynaklar, Kongre engeline takılmaması için Predator’lerın Türkiye’ye kiralanması formülü üzerinde çalışıldığını belirtiyorlar.
Öte yandan Wikileaks sayesinde, Genelkurmay Başkanlığı’nda Türk ve Amerikan subayların, Kuzey Irak’tan sürekli gelen istihbaratı, “Fusion Cell” adını verdikler (kabaca, “Kaynaşma Hücresi” olarak çevirebiliriz) bir birimde değerlendirerek, TSK’yi PKK’ya karşı yönlendirdiklerini biliyoruz.
Amerikan aleyhtarlığında dünya şampiyonu olan Türkiye’de bu gelişmelere, “bayram değil seyran değil eniştem niçin öptü” diye kuşkuyla bakanların çoğunlukta olduğu kesin. İşin içinde ABD varsa doğuştan şüpheci olan Türkler için Washington’un bunda mutlaka bir çıkarı vardır.
Bu da aslında doğru, zira uluslararası ilişkilerde öncelik her zaman ülkelerin kendi çıkarlarındadır. Başka ülkelerin çıkarlarına bile bu amaçla hizmet edilir. Bu durum ABD’nin PKK konusunda Türkiye’ye artan desteği açısından da geçerli. Ankara da zaten bunun bilerek hareket ediyor.
Çıkarlar kesişti
Türkiye burada 31 Aralık tarihini kolluyor. “Bu tarihin kerameti ne?” diye merak edenler için, ABD o tarihe kadar Irak’tan tüm güçlerini geri çekmeyi planlıyor. Başkan Obama’nın kamuoyuna bunun için verilmiş sözü var. Ancak bu ABD’nin Irak’a karşı ilgisinin azalacağı anlamına gelmiyor.
Tam aksine, askerlerini çektikten sonra Irak’ta otorite boşluğu doğmasından endişelenen Washington, bölgeyi yakın denetim altında tutmaya devam edecek. Irak’ta başarılı olan Pretador’ları de bu nedenle Türkiye’ye konuşlandırmak istiyor. İncirlikten kalkacak olan Predator’lar böylece Irak’taki gelişmeleri izlemeye devam edecek.
Washington Post gazetesinin 11 Eylül tarihli haberine göre, Irak gelecekte hava sahasını ABD’ye kapatacak olsa bile, Predator’lar misyonlarını Türk hava sahasından sürdürülebilme kapasitesine sahiplermiş. Bu da herhalde uydularla eşgüdüm sayesinde olacak bir iş.
Türkiye de buna sıcak baktığını aylar önce Washington’a hissettirdi. Ancak tek koşulla. O da ABD’nin PKK’ya karşı mücadeleye daha fazla destek vermesi. Bu da tabii ki, Predator’ların de bu amaçla kullanılmasını içeriyor. Özetle burada Washington’un çıkarları ile Türkiye’nin çıkarları kesişiyor. “Eniştem niçin öptü?” sorusu da böylece yanıtlanmış oluyor.
Türkiye’nin ABD’nin çok istediği Füze Kalkanı projesine katılmaya karar vermesinden sonra bu işbirliğinin giderek artmasını da bekleyebiliriz. Ancak bunu “bize iyilik” yapılıyor diye algılamamak gerekiyor. Çıkarların kesişmesi bunu sağlıyor.
ABD’ye daha gerçekçi
Mehmet Ali Birand ile yaptığı söyleşiden, eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un,
3 Mart tezkeresinin reddedilmiş olmasını hala Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı mücadelede “kaçırılmış çok büyük bir fırsat” olarak değerlendirdiğini görüyoruz.
Kamuoyunda buna öyle bakmayanların sayısının hiç de az olmadığını biliyoruz. Bu tartışmayı artık tarih çözecek. Ancak öyle anlaşılıyor ki, AKP kurmayları ABD ile ilişkilere artık daha soğukkanlı ve gerçekçi bir “karşılıklı çıkarlar” penceresinden bakmaya çalışıyorlar.
Bu arada ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı da özellikle de Ortadoğu’nun içinde bulunduğu karmaşa karşısında, daha da artmış bulunuyor. Türkiye ile ABD’nin anlaşamadıkları önemli konular var elbette. Bunların en başında İsrail ve Gazze ablukası meselesi geliyor.
Fakat gelişmeler iki ülkenin temel konularda üstelik bölge açısından kritik bir aşamada - stratejik olan askeri işbirliklerini tehlikeye sokmaya hazır olmadıklarını da ortaya koyuyor.