Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BM İnsan Hakları Konseyi’nin Mavi Marmara olayını soruşturması için üç uzmandan oluşan bir panel oluşturması Ankara’yı fazla heyecanlandırmışa benzemiyor. Dışişleri’nden bu konuda bir açıklama yapıldı mı diye dün bakanlığın sitesindeki “Güncel Açıklamalar” bölümünü taradık.
Tüm resmi açıklamaları orada bulmak mümkün. Örneğin 14 Haziran’da yapılan açıklamada, İsrail’in tek taraflı olarak kurduğu soruşturma komisyonunun Türkiye’nin beklentilerini “hiçbir şekilde karşılamadığı” vurgulanmış.
16 Haziran’da da, İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırının “ulusal ve uluslararası hukuk boyutunun değerlendirilmesi ve uluslararası soruşturmaya hazırlık yapılması amacıyla Dışişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nın başkanlık edecekleri ve Denizcilik Müsteşarlığı’ nın da katılacağı bir komitenin oluşturulduğu” belirtilmiş.
BM İnsan Hakları Konseyi’nin konuyu soruşturmaya karar vermesi hakkında ise tek bir satır göremedik. Oysa Ankara’nın bu gelişmeden memnun olacağını düşünmüştük. Zira Başbakan Erdoğan’ın hep kullandığı ve İsrail’i “savaş suçu işlemekle” suçlayan “Goldstone Raporu”nu hazırlatan da bu konseydi.
Ankara hâlâ, Güvenlik Konseyi adına mayısta yapılan “Başkanlık Açıklamasında” tarif edilen soruşturmada ısrarlı. O açıklamada yapılacak soruşturmanın “uluslararası standart-lara uygun, hızlı, tarafsız, inandırıcı ve şeffaf olması gerektiğini” belirtilmişti.
İnsan Hakları Konseyi tarafından yapılacak soruşturmanın bu kriterlere uyması beklenebilir. İsrail de zaten bu yüzden konsey ile işbirliği yapmayacağını duyurdu. Fakat bu konudaki sessizliğinden Türkiye’nin de bu soruşturma konusunda fazla memnun olmadığını çıkarmak durumundayız.
Söz konusu konsey tarafından bağlayıcı olan herhangi bir kararın alınamamasından kaynaklanıyor olabilir bu. Oysa Türkiye’nin İsrail’e karşı bağlayıcı ve yaptırımlara yol açacak bir soruşturma istediği malum.
Ancak sonuçta hangi soruşturma yapılırsa yapılsın, konuya tek taraflı bakmayacağı da ortada.
Nitekim İnsan Hakları Konseyi’nin oluşturduğu soruşturma paneli Türkiye’yi de sorgulayacak. Güvenlik Konseyi’nin Başkanlık Açıklaması’ndaki kriterlere uyan tüm soruşturmalar bunu yapmak zorunda.
Öte yandan, Goldstone Raporu’nda olduğu gibi, Mavi Marmara soruşturmalarının da siyasallaşacağı kesin. ABD’nin Goldstone Raporu’nu BM’de bloke ettiğini hatırlayalım. Oysa o rapor Hamas’ı da savaş suçlusu ilan etmişti.
Washington’un Mavi Marmara konusunda İsrail’i ağır bir şekilde suçlayacak herhangi bir uluslararası raporu bloke edeceğine bu nedenle kesin gözüyle bakılabilir. Bunun da Ankara ile Washington arasında yeni bir gerginliğe yol açacağı aşikâr.
Gerçekçi konuşmak gerekirse, biz Türkiye’nin istediği türden bir soruşturmanın yapılabileceğini sanmıyoruz. Güvenlik Konseyi Başkanlık Açıklaması’nın kriterlerine uyan herhangi bir soruşturmanın Türkiye’ye de bu olayda -Ankara’nın kesin reddedeceği- bir pay çıkaracağına inanıyoruz. Bunu söylerken geçmişte yaşananlara bakıyoruz.
Bu arada, İsrail’in işi farklı bir mecraya sokup üzerindeki baskıları azaltacak bir adım atmaya hazırlandığını duyuyoruz. Buna göre İsrail, hem kendisi tarafından, hem de Türkiye tarafından yapılacak soruşturmaların sonuçlarını değerlendirecek olan BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon’un ekibi ile işbirliği yapacağını açıklayacak. Fakat bundan da Türkiye’nin istediği “uluslararası soruşturma” çıkmaz. Ancak gelişmelere bakılacak olursa, uluslararası camia Mavi Marmara saldırısı konusunda Türkiye ile İsrail’i baş başa bırakma eğilimi içinde.
İsrail’in atacağı söylenen bu yeni adım da bunun bir parçası olarak görülebilir.
Bu durumda en iyi yol, bu işi Türkiye ile İsrail’in, “uluslararası standartlara uygun, hızlı, tarafsız, inandırıcı ve şeffaf olarak” soruşturmak üzere ortak bir komisyon kurmaları olabilir. Bunun başına da iki tarafın kabul edeceği saygın bir uluslararası şahsiyet getirilebilir. Bu mesele gerçekten aydınlatılacaksa başka bir seçenek de pek görünmüyor.