Suriye Devlet Başkanı Beşir El Esad’ın son açıklamaları özellikle AKP çevrelerindeki ezberleri bozacak niteliktedir. Bu kritik açıklamaların basınımızda neden fazla yer bulamadığını ise anlamak mümkün değil.
Burada sadece Esad’ın Türkiye’ye “İsrail ile ilişkileri koparmayın” uyarısından söz etmiyoruz. Esad bunun da ötesine geçip Türkiye’ye bölgede artık fazla bir rol kalmadığına inandığını gösteren açıklamalar yapıyor. Dahası bununla uyumlu adımlar atıyor.
Bunlara değinmeden önce sık sık belirttiğimiz bir hususu tekrarlayacağız. Suriye İsrail’in işgali ettiği Golan Tepeleri’ni geri alabilirse hem İsrail ile normal ilişkiler kuracak hem de ABD’nin bölgedeki en yakın dostlarından olacak.
Bu nedenle Suriye’yi, “İsrail imha edilsin” diyen ve siyasi varlığını ABD düşmanlığı üzerine oturtan İran’daki molla rejimi ile aynı kefeye koymak mümkün değil. Aksini iddia edenler Esad’ın Lübnan’da yayınlanan “As Safir” gazetesine geçen hafta verdiği demeci bulup okusunlar.
Aşağıdaki sözler Esad’ın o demecindendir:
“Pozisyonumuz sarihtir: Golan tepelerini tümüyle iade ettiğinde, İsrail ile tabii ki barış anlaşması imzalayacağız. İki ülke arasında ticaret ve turizm olmayacaksa o zaman o barışın ne anlamı olabilir ki?.. Biz kapsamlı barıştan, yani normal ilişkilerden yanayız.”
Esad’ın bu sözlerinde ne bir “Filistin ile dayanışma” boyutu ne de “Gazze’ye abluka kalksın” ön koşulu var. Sonuçta bölgedeki tüm Arap rejimleri gibi Esad önce kendi çıkarını kolluyor.
Bu çerçevede Esad’ın, Yahudi olan Amerikalı Senatör Arlen Specter’dan, İsrail ile arasını bulması için devreye girmesini talep ettiğine dair haberler geliyor. Şu anda bölgede temaslarda bulunan Specter’ın da bu misyonu kabul ettiği belirtiliyor.
Esad’ın Türkiye’ye dönük, “İsrail ile ilişkileri koparırsanız bölgede size rol kalmaz” uyarısını “şaşkınlıkla” not ettiği belirtilen Netanyahu yönetiminin de bu gelişmeden memnun olduğu söyleniyor. Bu “memnuniyette” Türkiye’ye dönük bir “nispet faktörünün” olup olmadığını artık bölgedeki gelişmeleri, “öznel” ve “seçici” olarak değil de nesnel açıdan takip edenlerin takdirine bırakıyoruz.
Türkiye’nin aracılığı ile gerçekleşen Suriye-İsrail dolaylı görüşmeleri, İsrail’in Aralık 2008’de Gazze’ye saldırmasıyla kopmuştu. Bizdeki genel kanı, Suriye’nin bu koşullarda İsrail ile ilişkilerini kesinlikle normalleştirmek istemeyeceği şeklindeydi.
Öte yandan Esad, yakın bir tarihe kadar, “görüşmeler başladığında arabulucumuz Türkiye olacaktır” diye ısrar ediyordu. Fakat Mavi Marmara olayı sonrasında, Türk-İsrail ilişkilerinin kopma noktasına gelmesiyle, Şam’daki hesapların değişmeye başladığını görüyoruz.
Başbakan Erdoğan kısa bir süre önce, Mehmet Âkif Ersoy’dan yaptığı alıntı ile “Türk Arapsız yaşamaz” dedi. Ancak, Akif’e ve Erdoğan’a rağmen sokaktaki Türk’ün Araplar hakkındaki düşüncesini aşağı yukarı herkes bilir.
Esad’ın açıklamaları ve attığı adımlar nedeniyle “Arap arkadan vurur” şeklindeki basit ve ırkçı yaklaşımın ayak seslerini tekrar duyar gibiyiz. Oysa Esad macera peşinde koşmaktansa ulusal çıkarını kolluyor.
Açıklama:
YouTube yasağını konu eden, “Sansür ruhu mayamıza işlemiş” başlığı ile 5.07.2010 tarihinde çıkan yazımıza Atatürkçü Düşünce Derneği’nden aşağıdaki açıklama geldi:
Sayın Semih İDİZ
BBC’nin Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı ile yaptığı söyleşide; Youtube ve Google Erişim Siteleri aracılığı ile Atatürk’ün manevi kişiliğine karşı yapılan, yasalarımıza göre suç sayılan ahlak dışı çirkin saldırılar nedeniyle Derneğin, bu yayınların önlenmesi için savcılığa yaptığı suç duyurusu konu edilmiş, bu anlamda verilecek bir yasaklama kararından rahatsızlık duyulmayacağı belirtilmiştir. Sistemin tümüyle bloke edilmesine dair yargı kararı hakkında yorum yapılmamıştır. Esasen Atatürkçü Düşünce baskıcı, yasakçı bir düşünce değildir. ADD, ülkede hukuk devleti ilkesinin egemen olması için mücadele vermektedir.
Saygılarımızla.
Erdoğan KARAKUŞ
Genel Başkan Yrd.