Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanlarından Jack Straw, Times gazetesine yazdığı yazıda Avrupalı politikacılarda her zaman tanık olmadığımız bir dürüstlükle, Kıbrıs sorununu AB’de Türkiye’ye karşı kullananların olduğunu belirtmiş.
Straw’ın dediği gibi, Kıbrıs’ın sunduğu kolay bahaneler olmasa yüzde 98’i Müslüman olan Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı çıkanlar bu kadar rahat muhalefet yapma fırsatı bulamazlardı.
Straw’ın, Türkleri bugün Batı’dan uzaklaştıran başlıca faktörün 74 milyonluk bir Türkiye’nin küçücük Kıbrıs’a rehin olmasından kaynaklandığını belirtmesi ise, Türk yetkililerinin farklı bir şekilde de olsa ifade ettikleri bir gerçektir.
Annan Planı’nın Rum tarafından reddedilmesinden sonra, Avrupa’da ortaya çıkan Rum yanlısı görüntü ile uygulamaların Türkiye üzerinde “yabancılaştırıcı” bir etki yarattığı inkâr edilemez.
Özetle Rum kesimi, koskoca AB’yi Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin aleyhinde etkileyecek konuma gelebildiyse, bu anormal durum Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olanların sağladığı destekle oluyor.
Bizler bunu uzun zamandır biliyoruz, ama bu gerçeği Straw gibi önemli Avrupalı siyasetçilerin ağzından duymaya alışık değiliz. Straw’ın yazısındaki en önemli unsur yine de bu söyledikleri değil bizce ama şu acı itirafıdır:
“Kıbrıs Rum Kesimi’ni AB’ye kabul etmenin barış sürecine katkıda bulunacağını düşünmek için iyi nedenlerim vardı. Ancak yaşananlar bu beklentileri boşa çıkardı. 2004 yılında Kıbrıslı Rumların tavrı aklımızda şüphe yarattığında, Yunanistan’ın diğer bütün aday ülkelerin üyeliğini veto edeceği yönündeki tehditlerine karşı durabilmeliydik.”
Fakat zamanında, ne İngiltere Dışişleri Bakanı olan kendisi, ne de AB’de başka birisi, Rumların AB üyeliğini istemelerinin ve Atina’nın buna verdiği büyük desteğin asıl nedenlerini deşifre edebildi veya etmek istedi. Sonunda gelinen nokta ortada ve Straw’ın bu acı itirafına rağmen Rumlar açısından amaç fazlasıyla hasıl olmuş durumdadır.
Özetle Rumlar, AB’yi Türkiye aleyhinde başarı ile kullanabileceklerini göstermişlerdir. Başta Straw olmak üzere, Türkiye konusunda dürüst olan Avrupalı politikacıların bunu zamanında görememeleri, Cumhurbaşkanı Gül’ün Avrupa’ya dönük “vizyonsuzluk” eleştirisini haklı çıkaracak niteliktedir.
Saatleri geri çevirmek artık mümkün olmasa bile, AB’nin bugün Kıbrıs sorunu çözülmeden Rum kesimini üyeliğe kabul etmenin yarattığı siyasi ve stratejik sıkıntıları artan bir şekilde hissetmeye başladığı da bir gerçektir. Straw’ın da belirttiği gibi, AB’nin bugün karşı karşıya olduğu en zorlu stratejik karar Türkiye’yle ilişkilerin geleceğidir.”
Buna karşın aynı AB, bugün bile, bu durumun üstesinden gelebilecek siyasi iradeye sahip olduğuna ilişkin herhangi bir sinyal vermiyor. Başka bir deyişle kolektif ağırlığını, Rumları Kıbrıs müzakerelerinde belli bir uzlaşı noktasına getirmek amacıyla kullanmaya hazır olduğunu hâlâ göstermiyor.
Bu çerçevede “Rumların veto hakkı var bir şey yapamayız” söylemini sık sık duyuyoruz. Ancak bu argüman, Jack Straw’ın da yazısında ima ettiği gibi, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkanların kullandıkları başlıca enstrümanlardan başka bir şey değil. Yani samimi değil.
Jack Straw da aslında, var olan gerçeği tespit etmek ve bazı itiraflarda bulunmanın ötesinde AB’ye bu konuda somut olarak çok fazla bir şey öneremiyor. Bu durumda Straw ve onun gibi düşünenler yazdıkları bu yazılarla ve söyledikleri benzer sözlerle bir yerde sanki tarihe kayıt düşüyorlar.
“Zamanında bazı şeyleri göremediysek bile, bugün bu gerçekleri görebildiğimizin en azından bilinmesini istiyoruz” demeye getiriyorlar. Bu tür yazılar ve açıklamalar elbette ki Rumların ve Yunanistan’ın AB’deki huzurunu kaçıracak niteliktedir. Bu nedenle “bunlar önemsizdir” demiyoruz.
Ancak AB kanadından Kıbrıslı Türklerin de çıkarlarını kollayan somut öneriler gelmeden, Kıbrıs sorununun çözümü ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin yeniden canlanmasının nasıl sağlanacağını görmek de pek mümkün değil.