New York’ta bir aydır devam eden ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesini öngören konferanstan çıkan sonuç Ankara’yı memnun edecek niteliktedir. Zira konferansa katılan ülkelerden 189’unun kabul ettiği deklarasyonda, İsrail’in “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması”nı (NPT) imzalaması isteniyor.
İsrail’in nükleer tesislerini denetime açmasını da talep eden deklarasyon, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılması için 2012’de bir uluslararası konferans çağrısında da bulunuyor. Bunlar, Türkiye’nin de istediği şeyler. İsrail ise yalnız kalmış olsa da, “kötü niyetli bir girişim” olarak deklarasyonu anında reddetti.
Fakat, İsrail için bir sorun çıktı zira, deklarasyonu ABD de imzaladı. Bu da aşırı sağcı İsrail hükümeti için şok edici bir gelişme oldu. Burada ABD’nin arada kaldığı kesin. Zira, söz konusu deklarasyonu imzalamayı reddetseydi, NPT konusundaki siyaseti çökecekti.
Özetle, Washington bu konuda köşeye sıkıştı. Herkesin İran’ı konuşmasını isterken, İsrail konusunun ön plana çıkmasını engelleyemedi. ABD, buna rağmen, deklarasyon konusunda samimi olmadığını gösteren işaretleri de anında verdi.
Başkan Obama deklarasyonu “memnuniyetle” karşılasa da, Ulusal Savunma Danışmanı James Jones farklı telden çaldı. Jones, deklarasyonun kabul edilmesinden sonra yaptığı açıklamada, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılması için öngörülen konferansın düzenlenmesine ancak, “tüm ülkelerin kendilerini güvende hissetmeleri halinde” izin vereceklerini açıkladı.
İsrail deklarasyonu reddettiğine göre, bu sözler ABD’nin bu konferansı engellemeye çalışacağını gösteriyor. ABD, işte bu çelişkileri yüzünden, dünya nezdinde “samimiyetsiz süper güç” konumuna düştü. Washington’un, Türkiye ile Brezilya’nın İran girişimi konusunda samimiyetsiz olduğu ise ayyuka çıktı artık.
Başkan Obama’nın İran ile varılan anlaşmadan önce Türkiye ve Brezilya’ya gönderdiği mektup basına sızdı. Amerikan basınında da yayınlanan mektupta, Türkiye ile Brezilya’nın İran’ı ikna etme çabalarında teşvik edildikleri açıkça görülüyor.
Ancak, Ankara’daki Batılı diplomatlar, Obama yönetiminin bu iki ülkenin başarılı olacaklarına inanmadığını söylüyorlar. Beklenmedik bir şekilde başarılı olmalarının ise Washington’un ince hesaplarının altüst ettiğini belirtiyorlar.
Özetle, Türkiye’yi asıl, “Tahran Ankara’yı kandırıyor” diyen ABD’nin kandırdığı böylece ortaya çıkmış bulunuyor.
İsrail’e dönecek olursak, bu ülkeyle ikili ilişkilerimiz her şeye rağmen sürüyor olabilir. Ancak, Türkiye ve İsrail’in hızla “hasım güçler” olma yolunda ilerledikleri de ortada.
Türkiye’nin İsrail’e karşı gerçek hissiyatı Gazze operasyonundan sonra tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi. İsrail’in ise, hayati saydığı nükleer savunma stratejisinin altını oyan Türkiye’ye bundan böyle aynı gözle bakması mümkün değil.
Özetle, Türkiye ile her zaman önemsediği ilişkilerini zehirleyen Gazze vahşetinin İsrail için sadece siyasi değil, aynı zamanda “stratejik bir hata”” olduğu artık daha net görülüyor. Nükleer politikaları açısından bakıldığında, İsrail için bu stratejik hatanın maliyeti misliyle artıyor.
Bu gelişmelerin, İran ile ABD ve İsrail arasındaki büyük çekişmede artık taraf olan Türkiye’nin orta ve uzun vadeli savunma stratejilerinde de bazı paradigma değişikliklerini zorlayacağı kesin.
Sivil ve askeri savunma planlamacılarımız da bunları görüp gerekli değerlendirmeleri kuşkusuz yapıyorlardır. En azından öyle olduğunu umuyoruz.
Çünkü, Türkiye’nin bu konuda seçtiği rota, “akademik” ve “teorik” değerlendirmelerin ötesinde, kendi hallerine bırakılamayacak somut gelişmelere işaret ediyor.