İngiltere Başbakanı David Cameron’un Ankara ziyareti sırasında da söylediği gibi, Avrupa Kıbrıs sorununda bu yıl sonuna kadar ciddi bir ilerleme istiyor. Peki bu olası mı?
Lefkoşa’da cumartesi gecesi Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile bir grup gazeteci olarak yediğimiz akşam yemeği sırasında bu sorunun yanıtını aradık. Bize sorarsanız, Eroğlu’nun Kıbrıs Rum lideri Hristofyas ile yeniden başlattığı Kıbrıs müzakerelerinde yıl sonuna kadar arzulanan sonucun çıkması zor.
Nedeni ise, AB üyeliğine de güvenerek Türkiye’ye karşı zamana oynayan, bu yüzden müzakerelere zaman sınırlaması konmasını reddeden Rum tarafının devam eden olumsuz ısrarları. Buna rağmen Eroğlu’nun müzakereler konusunda olumsuz bir beklenti yansıtmama arzusunda olduğu da açık.
Eroğlu aslında, Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra “Denktaş ruhunu tekrar canlandıracağı” şeklindeki iddialar karşısında son derece ihtiyatlı davranıyor. O kadar ki, Hristofyas’ın müzakerelere en zor konu olan Rumların Kuzey’de kalan mülkleri meselesinden başlanması teklifini dahi kabul etmiş.
Oysa, “uzlaşmacı” diye tanınan eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat bile müzakerelere bu konudan başlanmasına karşı çıkmış. Kendi tercihi müzakerelere “yönetim ve güç paylaşımı” konularıyla başlanması olsa da, Eroğlu’nun Hristofyas’ın bu talebine özde bir itirazı da yok.
Zira, mal ve mülk meselesinde sağlanacak ilerlemenin tüm müzakerelere olumlu yansıyacağını düşünüyor. Bu arada bu meselesinin ilk etapta ele alınması Rum tarafını da farklı formülleri değerlendirmeye zorluyor. Oysa Rum tarafının bu konuda bugüne kadar “mal ve mülklerimiz iade edilecek” şeklinde mutlak bir anlayış vardı.
Bu yaklaşımı gerçekçi bulmaması ve “tazminat” ile “takas” seçeneklerini de ortaya atması ise Türk tarafını bu konuda daha uzlaşmacı konuma getirmiş bulunuyor.
Kuzey’de kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yetkisinin AİHM tarafından tanınmasın ardından Türk tarafının eli daha da güçlenmiş bulunuyor.
Rum tarafının Eylül ayında bu konuda kapsamlı bir öneri sunacağı söyleniyor. Bunun meseleyi çözmeye yetip yetmeyeceği ise belli değil. Ancak Rumlar esnek önerilerle gelebilirlerse Türk tarafının bunları değerlendirmeye hazır olduğu kesin.
Eroğlu ile yediğimiz ve üst düzey KKTC’li yetkililerinin de katıldıkları yemeğimiz sırasında Türkiye ile ilişkilerin de hassas bir konumda olduğunu gördük. Türkiye’de yayılan, “gönderdiğimiz paralarla kral hayatı yaşıyorlar” algısının, uluslararası ambargolarla boğuşan Kıbrıslı Türkler tarafından rencide edici bulunduğunu söylemeliyiz.
Bu arada Türkiye’ye karşı bu konuyla da bağlantılın olan başka sitemler de var. Örneğin, KKTC mallarına Türkiye tarafından uygulanan gümrükler. Eroğlu bunun Ankara açısından AB ile vardığı Gümrük Birliği anlaşmasının bir sonucu olduğunu kabul ediyor. Buna rağmen bir formülün bulunabileceğini düşünüyor, fakat Türkiye’deki üreticilerin buna sıcak baktıklarından emin değil.
Diğer bir hassas konu ise AKP iktidarı açısından da hassas. Kıbrıs Türk yetkilileri Türkiye ile İsrail’in arasının bozulmasından da rahatsızlar. İsrail sermayesinin KKTC’deki yatırımlarının bundan olumsuz etkileneceğinden endişeliler.
Bu arada, Mavi Marmara gemisine geçit vermeyen Rum yönetimi ile İsrail arasındaki ilişkilerin de bu olaydan sonra hızla geliştiğine işaret ediyorlar. Rum kesiminin geçmişte Filistin Kurtuluş Örgütüne verdiği destek yüzünden bu ilişkilerin bozuk olduğunu hatırlatarak, bu durumun artık değişmeye başladığını belirtiyorlar.
Türkiye’ye gitmekten vazgeçen İsrailli turistlerin KKTC yerine Rum kesimini tercih etmeye başladıklarını söyleyenler bile var. Buna karşın KKTC’ye ne Arap sermayesinin, ne de Arap turistin girdiğini hatırlatıyorlar.
Türkiye’de hamaset çerçevesi dışından hiç ilgilenilmeyen “yavru vatandaki” son durumu bir nebze de olsa yansıtmaya çalıştık burada. Yazılacak çok şey var ama ne yazık ki Türkiye’de KKTC’ye ilgi hemen hemen yok gibi. Sadece varsayımlar ve ön yargılar var o kadar.