Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile İsrail Ticaret Bakanı Ben Eliezer arasında yapılan gizli görüşmenin aşırı dinci İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’dan saklanması, Netanyahu hükümetini ciddi bir şekilde sarstı.
Söz konusu hükümet ne kadar sevimsiz olursa olsun, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yaptığı gibi, başka bir ülkedeki hükümetin “çatırdamasını” üstelik Meclis kürsüsünden temenni etmek, ciddi bir ülkenin dışişleri bakanına ne kadar yakışır sorusu ise başka bir mesele.
Burada bu konuya girmeyeceğiz. Burada önemli olan, Türkiye ve İsrail’in, gizli bir şekilde bile olsa sorunlarını görüşerek halletmeye dönük bir girişimde bulunmuş olmalarıdır ki, bizce bu olumlu bir gelişmedir.
Gerçi bu görüşmede ne konuşulmuş olursa olsun, iki ülkede radikalleşmiş olan siyasi ortam düşünüldüğünde, Türk-İsrail ilişkilerinde yakın bir zamanda bir düzelme pek mümkün görünmüyor. Davutoğlu’nun da zaten bu görüşmenin basına sızdırılmasından son derece rahatsız olduğu ortada.
Görüşme ile ilgili olarak önceki gün Meclis’te “Şartlarımızı yüzlerine doğrudan ve net olarak söylemek için bunu yaptık... Bugün olsaydı yine yapardık” demesi bunu gösteriyor.
Davutoğlu’nun adeta, “İsrail’e tokat atmak için görüşmeyi kabul ettim” edasıyla söylediği bu sözler de zaten, ilişkilerde düzelmenin yakın zamanda olmayacağını ortaya koyuyor. Öyle anlaşılıyor ki bunun olması için her iki tarafta yeni aktörlere veya dinamiklere ihtiyaç duyulacak.
Davutoğlu-Ben Eliezer görüşmesinin en önemli yanı bizce bunun ABD’nin girişimiyle gerçekleşmiş olmasıdır. Obama yönetimi Türk-İsrail ilişkilerindeki gidişattan hiç memnun değil. Bunun, şu anda zaten “limoni” olan Türk-Amerikan ilişkilerine sıçramasından endişeli.
Haftamızı, “Türkiye’nin gidişatı” konusuna bakan bir konferans için Berlin’de geçirdik. Katılımcılardan biri de “The Rand Corporation”ın Türkiye uzmanlarından Stephen Larrabee’ydi.
“Türkiye-ABD: Sıkıntılı İttifak” adlı kitabın yazarı olan Larrabee, ABD’deki Yahudi lobisiyle Kongre’de bugüne kadar Türkiye’ye destek veren temsilcilerin son gelişmelerle AKP iktidarının aleyhine döndüklerini söyleyerek şunları belirtti:
“Bu ortamda Ermeni soykırım tasarısı önümüzdeki dönemde yeniden gündeme alınabilir. Obama yönetimi buna yine karşı çıkacaktır. Ancak bir noktadan sonra Kongre ile ters düşmeyi göze alamaz. Kongre’deki hava ise şu anda Türkiye’nin son derece aleyhinde esiyor.”
Özetle bu tasarının, Yahudi lobisinin de desteği ile Kongre’den geçme olasılığı son gelişmelerle artmış bulunuyor. Obama yönetimi ise bunun Türk-ABD ilişkilerine indireceği büyük darbeden endişeli. Bu nedenle de Türk-İsrail ilişkilerinin en kısa zamanda normalleşmesini istiyor.
Bu arada, bu hafta sonu Erivan ve Bakü’yü ziyaret edecek olan Dışişleri Bakanı Clinton da aynı nedenlerle Türk-Ermeni sürecinin yeniden canlandırılmasını istiyor. Fakat her iki cephede istenen ilerlemenin sağlanması zor, zira hatlar çok koyu çizgilerle çizilmiş durumda.
Türkiye açısından bakıldığında, hükümetin İsrail konusunu seçim malzemesi yapacağı da daha şimdiden görülüyor. Ermeni açılımına gelince, bu da zaten hükümetin meseleyi kötü yönetmesi ve iç siyaset hesaplarının ön plana çıkması nedeniyle tamamen çamura saplanmış durumda.
Bu da Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde yeni krizlerin yaşanacağını gösteriyor. Uzun lafın kısası, Türk-İsrail ilişkilerindeki düzelme, aynı zamanda Türk-Amerikan ilişkilerindeki düzelmenin de bir önkoşulu haline geliyor. Bu da Türkiye açısından olumlu bir gelişme değil.
Diplomasinin görevi, yaratacağı çözümlerle bu gibi olumsuz durumları önlemektir. Ama öyle anlaşılıyor ki İsrail ile ilişkilerdeki kara bulutlar karşılıklı inatlaşma nedeniyle kolay dağılmayacak. Bu da Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu zor günlerin beklediğini gösteriyor.