Türkiye seçim sonuçlarına kitlendi ancak bölgedeki tehlikeli gelişmelerin hızında bir azalma yok. Yeni AKP hükümetinin önünde Suriye konusunda, fakat İran’ı da içine çeken daha geniş yansımaların da görülmeye başlandığı, zorlu bir sınav olacak.
Başbakan Erdoğan seçim öncesi demeçlerinde Şam ile ilişkilerin eskisi gibi devam edemeyeceği sinyallerini zaten verdi. Balkon konuşmasında da bölgeye dönük vurgusu “adalet” oldu. Bu da Ankara’nın Şam konusunda sürdürmeye çalıştığı fakat sonuç getirmeyen “denge” politikasının yeniden şekilleneceğini gösteriyor.
Bunu gören Esad rejimi de şimdiden karşı hamlelerine başladı. Şam’daki büyükelçiliğimiz önünde, sayıları iki bin kadar olduğu belirtilen Esad yanlılarının birkaç gün önce gerçekleştirdiği Türkiye aleyhtarı gösterinin, bir polis devletinde yönetimden habersiz yapılabileceğini düşünmek saflık olur.
AKP’ye yakın çevrelerden de zaten, Şam ile ilişkilerin, bundan sadece birkaç ay önce Asi Nehri’nde “Dostluk Barajı”nın temelini atmak üzere gerçekleşen Erdoğan-Esad görüşmesinden bu yana ekşidiğini biliyoruz. Erdoğan’ın, “yeni Hamalar istemiyoruz” diyerek, Suriye’ye peş peşe reform çağrılarında bulunmasının Esad rejimini kızdırdığını bu çevreler de teslim ediyor.
Fakat Suriye ordusu tarafından gerçekleştirilen vahşeti sergileyen görüntülerin ortaya çıkması, Şam ile iyi geçinme gayreti göstermiş olsa da, Erdoğan açısından yenir yutulur gibi değil. İsrail’i Gazze yüzünden kınayan Erdoğan’ın bu konuda duyarsız kalması da zaten tutarsızlık olurdu.
Nitekim Erdoğan seçim öncesinde ATV’ye konuşurken “hem kardeşlerimizi vahşice katlediyorlar, sonra utanmadan fotoğraf çektiriyorlar” ifadelerini kullanarak “Maalesef Esad ailesi, özellikle de Mahir Esad insani davranmıyor” diye konuşmuştu.
Öte yandan Arap medyasındaki tanıdıklardan Türkiye’nin tetikte olmasını gerektirecek bazı söylentiler duyuyoruz. Bunlara göre Esad’a bağlı muhaberat unsurları Türkiye’ye sızarak ülkemizdeki Esad aleyhtarlarını tehdit ve taciz ediyorlarmış. Kanıtlanmamış olsa da güvenlikten birimlerimiz bu iddiaları kuşkusuz ciddiye alıyordur.
Bu arada Ankara’nın dikkat etmesi gereken diğer husus İran unsurudur. Tahran’ın, Lübnan’daki Şii Hizbullah savaşçılarını Esad birliklerine yardım etmek üzere Suriye’ye yönelttiği iddia edilirken, İran medyası da Suriye’deki muhalifleri haftalardır “ABD ve İsrail’in maşaları” olarak karalıyor.
İran medyası son günlerde, Suriye’deki ayaklanmanın arkasında Başbakan Erdoğan’ın olduğuna dair hayali senaryolara da yer vermeye başladı. İran’da medya çok sıkı denetim altında olduğuna göre, bu iddiaların molla rejiminden habersiz ortaya atıldığını sanmak da saflık olur.
Bu hayali senaryolar, kuşkusuz, Erdoğan’ın Türkiye’nin kapılarını Esad’ın hışmından kaçan Suriyeli mültecilere açmasına Tahran’da duyulan kızgınlıktan kaynaklanıyor. Bunu da bölgede artan Şii/Alevi-Sünni gerginliği çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor.
Suudi Arabistan birliklerinin Şiileri bastırmak amacıyla Bahreyn’e girmesinden bu yana İran medyasındaki Suudi aleyhtarlığı da belirgin bir şekilde artmış bulunuyor. Suriye’deki iç karışıklıklar ise, Esad rejimini destekleyen İran medyasındaki Suudi karşıtlığını daha da körüklemiş bulunuyor.
Bundan şimdi Türkiye’nin de nasibini almaya başladığını görüyoruz. Gerçi Ahmedinecad, Başbakan Erdoğan’ı seçim zaferinden dolayı ilk kutlayanlardan birisiydi. Ancak bölgede Şiilerin hamiliğine soyunmuş olan bir İran’ın her şeyden önce kendi mezhebinin çıkarlarını kollayacağı kesin.
Özetle, bölgedeki gelişmeler Tahran ile Ankara’nın çıkarlarının temel bazı konularda örtüşmeyeceğini gösteriyor. Bu yüzden Tahran ile Ankara’nın arasının da ekşimesi söz konusu olabilir.
Bütün bunlar yakında kurulacak olan yeni AKP hükümetini dışarıda nelerin beklediğine dair ipuçları veriyor. Dünyanın gözü sadece seçimlerden dolayı değil, bu yüzden de Türkiye’ye çevrilmiş bulunuyor.