Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin gündemini en çok işgal eden konulardan biri haline geldi. Bu çerçevede mercekler İran ile Suriye arasındaki ilişkilere de çevrildi. İki ülke arasında esas itibariyle ortak siyasi çıkarlara dayanan ve 30 yılı aşkın bir süredir devam eden bir stratejik ilişki olduğu kesin.
Ancak bölgedeki son gelişmeler ışığında işin içine “mezhep boyutunun” kaçınılmaz olarak girdiği de kesin. Ancak bunu söylediğinizde bazı meslektaşlarımız büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu ısrarla belirtiyorlar.
Suriye’deki “Nusayriliğin Şia ile bağı, bizim Aleviliğin Şia ile bağından fazla değildir. Yani ortada dini, mezhebi bir yakınlık yok” diyorlar. Bunu Baas rejiminin “laik” olmasına dayanarak savunanlar da var.
Nusayrilik ve İran
Fakat Suriye’deki Nusayri azınlığa mensup herkesin, yönetim sınıfının yansıttığı “Batılı” ve “laik” görüntüdeki insanlar gibi olduğunu savunmak da yanlış. Bizim bunları söylememizin aksini iddia edenleri ikna etmeyeceği kesin. Bu nedenle aşağıda bu konuda bize mesaj geçen İran uzmanı Arif Keskin’in görüşlerine vermek istiyoruz.
Tebriz Üniversitesinden sosyoloji mezun olan ve doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler fakültesinde yapan Keskin’i, uzman bilgisi için davet edildiği çeşitli haber kanallarından ve konferanslardan tanıyoruz. Bilgisine de her zaman güvendik. Kendisini tanımayanların kim olduğunu öğrenmeleri için basit bir internet taraması yapmaları yeterli.
İran-Suriye yakınlığı
Türkiye’de çeşitli düşünce kuruluşları için de araştırmalar yapan Keskin, mesajında, “İran- Suriye ilişkilerinde belirleyici unsur mezhep olmasa da, mezhep yakınlığının tesirini inkâr etmemek gerekir” diyerek şunları yazmış:
“Mezhep yakınlığının pekiştirici ve destekleyici rol oynadığı çok açık. Bunu İran yetkilileri sürekli dilendirmekteler. Ayrıca burada önemli bir nokta daha var; Nusayrilik ciddi İran motifleri taşıyan bir mezheptir. Şia fırkaları içinde İran Şiilerine en yakınıdır. Eski İran motifleri ve inanışlarının Nusayrilik üzerinde ciddi etki bıraktığı birçok din âlimi tarafından söylenmektedir.”
Keskin, Suriye’nin Şiilik tarihi açısından önemli bir coğrafya olduğunu da belirterek şunları vurgulamış:
“İmam Ali’nin kızı Zeynep’in mezarı Suriye’dedir. Şii siyasal İslamcılığın en büyük kuramcılarından olan Ali Şeriatı’nın mezarı da Suriye’dedir. Suriye dünya Şiiliği açısından Irak’tan sonra en önemli coğrafyadır.”
Suriye’nin “Şii jeopolitiği” ve “Şii Hilali” tartışması açısından da “anahtar ülke olduğunu” vurgulayan Keskin, “Suriye laik bir yönetime sahip olsa da, Şii İslamcılığın en önemli dayanaklarından biridir” diyerek şöyle devam etmiş:
“Suriye’nin İran ve Hizbullah’la kurduğu ilişki de bu çerçevede bir anlam ifade ediyor. Suriye ayrıca Irak Şiileri ile de çok iyi diyaloga sahip. İran, Suriye, Hizbullah ve Irak Şiileri arasındaki bağ ise Sünni Arap devletlerini ciddi bir biçimde rahatsız ediyor; bu bağ Sünni Arap devletlerinin İran karşıtı çabalarını sonuçsuz kılıyor. Sünni Arap Devletlerine göre İran ve Suriye arasındaki yakınlık bölgedeki Şiiliği körüklüyor.”
Şam ileri karakol mu?
Sünni devletlerin Suriye’nin İran’dan uzaklaşmasını bu nedenle istediklerini da kaydeden Keskin’e göre, “Sünni Arapların gözünde Suriye yönetimi Arapların içinde İran’ın (bunu Şiilik olarak okuyabiliriz) ileri karakolu olarak görülüyor. Suriye’de muhtemel bir Sünni yönetimi Sünni Arap devletlerinin öncelikli arzularıdır.”
Fay hattının iki yanı
Keskin, “İran-Suriye ilişkilerini Şii-Sünni tartışmasının dışında yorumlamanın büyük bir hata olduğunu” da vurgulayarak, “İran-Suriye ilişkilerindeki çelişkili görünen katmanları bütüncül bir bakış açısıyla yorumlamazsak ciddi yanlış yapmış oluruz” diyor.
Bunun yüzeysel bir bakışla kolay anlaşılamayacak bir konu olduğu ortada. Ancak bölgede olanlar ortadayken, bırakın Batılı kaynakları, Şii-Sünni fay hattının iki tarafında duranların yazıp söylediklerine rağmen Suriye ve İran arasında “dini ve mezhebi bir yakınlığın olmadığını” savunmak biraz garip kaçıyor.