ABD’nin baskısıyla hafta içinde Washington’da yeniden başlayan İsrail-Filistin barış görüşmeleri konusunda umutlu olmak zor. Buna rağmen, Sami Kohen’in de işaret ettiği gibi, bu “zoraki zirveye” yine de bir şans tanımak gerekiyor.
Sonunda bakarsınız beklenmedik bazı gelişmeler sayesinde daha önce olmayan bu kez olur. Burada üzerinde esas durmak istediğimiz husus ise bu görüşmelerin “şekli” ile ilgili. Obama Yönetimi, Ortadoğu barışı için Mısır ve Ürdün ile çalışmak istediğini bu vesileyle gösterdi.
“Bölgedeki itibarı yükseldiği” söylenen Türkiye ise bu işin içinde görünmüyor. Oysa sadece bir yıl önce Türkiye, Obama yönetimi tarafından bile, arabulucu olarak etkinliği artan olumlu bir yeni bölgesel güç olarak alkışlanıyordu.
Davos’tan bu yana yaşanan ve Türkiye’yi bugün artık Ortadoğu ihtilafında “taraf” yapmış olan gelişmeler ışığında bunun şaşırtıcı olmaması gerekiyor. Zira Türkiye’nin etkin bir arabulucu olması için “bitaraf” olması gerekirdi.
Burada hep yazdık. Ortadoğu sokaklarını umuda ve heyecana sevk edebilirsiniz, fakat demokrasiden eser olmayan bölgede sonunda kurulu düzeni temsil edenlerle çalışmak zorundasınız. Bu bölgenin acı gerçeklerinden biridir. Bunların başını ise bugün Hamas’a karşı olan Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün çekiyor.
AKP’nin politikaları nedeniyle Türkiye bu ülkeler tarafından bile bugün “bölgedeki radikal unsurların savunucusu” olarak görülüyor. Bu arada AKP iktidarının El Fetih lideri Mahmud Abbas’a bir türlü ısınamaması ise açıkça sırıtıyor.
AKP iktidarının söylediğinde aslında bir doğruluk payı var. Hamas’ı içermeyen bir sürecin uzun vadede başarılı olma şansı az. Bunu söyleyen çok sayıda uzman kişi de var. Ancak ABD ve sözünü ettiğimiz ülkeler, buna rağmen, İsrail’in yok edilmesini isteyen ve terörü bir araç olarak kullanan Hamas’a yanaşmak niyetinde değiller.
Bu arada Hamas, dört İsrailli sivilin salı günü öldürülmesini şevkle üstlenmekle Türkiye’nin işini daha da zorlaştırmış bulunuyor. Washington’daki görüşmelerden önce bir açıklama yapan Hamas lideri Halit Meşal, Türkiye’nin Arap-İsrail çatışmasının çözümü ve Gazze ablukasının kaldırılması için çabalarını sürdürmesini istemişti.
Ancak, Hamas’ın Washington’da başlayan yeni süreci baltalamayı hedefleyen bu son terör saldırısı bu açıdan Ankara’nın elini daha da zayıflattı. Öte yandan, ABD, AB ve Filistin lideri Mahmud Abbas Hamas’ın bu saldırısını kınarken, Türkiye’den resmi bir kınama mesajının gelmemesi de Ankara’daki Batılı diplomatlarca not edilmiş bulunuyor.
Bir diplomata göre, Hamas’a karşı bu destekleyici tavrın Ankara’yı başka platformlarda da zora sokması beklenebilir. Bu ay sonunda BM’de düzenlenecek olan ve Güvenlik Konseyi dönem başkanı olarak Türkiye’nin yöneteceği “Terörizm ile Mücadele” konulu toplantıya bu çerçevede özellikle işaret ediliyor.
Uzun lafın kısası, AKP iktidarının Hamas sempatisi Türk ve Arap sokaklarında alkışlanıyor olabilir, ama bunun Ankara’nın önemli bölgesel süreçlerden dışlanmasına yol açtığı da artık daha net görülüyor. Öyle anlaşılıyor ki, bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan Türkiye’nin bu süreçlere tekrar etkin bir şekilde dahil olması için dış politikasında bir “akort ayarı” yapması gerekecek.
* * *
Avukat Gönül Kerinçsiz’den 26 Nisan’da “Türk Ermeni İlişkilerinde İnsanı Boyut” başlıklı yazımıza gecikmeli bir tepki geldi. Kerinçsiz, kendisi gibi avukat olan Ergenekon sanığı eşi Kemal Kerinçsiz’i yazımızda Hrant Dink cinayeti sanığı Ogün Samast ile bir tutmuş olmamızı reddediyor. İsmi bugün de basında sık sık yer alan tartışmalı bir şahsiyet olan Kemal Kerinçsiz’i geçmişte sert ifadelerle kınamış olmamıza rağmen, avukat eşinin bu duyarlılığını anlıyoruz. Bu nedenle “masumiyet karinesi” icabı ikisinden özür diliyoruz. Bu Kemal Kerinçsiz’in görüşlerini onayladığımız ve kendisini bundan böyle eleştirmekten vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor elbette.