Mavi Marmara baskınından sonra tartışmalı bir konuma düşen İHH’nın posta listesinde biz de varız. Yayınları bu nedenle periyodik olarak elimize geçiyor. Bunlardan anladığımız kadarıyla hayırlı ve yararlı işler yapıyorlar.
Öte yandan, kuruluşun “İslami” özelliği de ortada. Resmi internet sayfasından da görüleceği gibi, faaliyetlerinin önemli bölümü de zaten İslam âlemine dönük.
Özetle, bizim Kızılay’ın yanı sıra, “Care”, “Concern” veya “Oxfam” gibi “dinlerüstü” bir uluslararası yardım kuruluşu değil. Ancak, bunda yadırganacak bir şey yok. Bu özelliği ile “Caritas” veya “Lutheren World Relief” gibi önemli Hıristiyan yardım kuruluşlarıyla aynı sınıfa giriyor.
İster Müslüman, ister Hıristiyan olsunlar bu tür kuruluşların bir “misyoner” yanı olduğu da inkâr edilemez. Bu arada, İHH bayrağı taşıyan Mavi Marmara’da bulunanların kendilerine sürekli olarak “aktivist” olarak atıfta bulunmaları da dikkat çekmişti.
Özetle, İHH’nın, yaptığı hayır işlerinin yanı sıra İslami bir “aktivist” yanı olduğu da ortada. Bu yüzden de Mavi Marmara olayının İHH’ya pahalıya patlayacağını gösteren işaretler artıyor. Zira bu kuruluş, tüm Batılı ülkelerin yanı sıra Müslüman azınlıklarıyla sorunu olan Rusya ve Çin gibi ülkelerde de mercek altında alındı.
Türkiye’deki İHH ile bağlantılı olmadıkları söylense de, yine de aynı ismi taşıyan kuruluşların Almanya’da yasaklanması ise, Avrupa çapında olacakların adeta haberciliğini yapıyor. Bu arada, özellikle ABD ve Fransa’da, “Hizbullah, Hamas ve El Kaide bağlantılı bir kuruluş” olarak İHH’nın “terörist örgütler listesi”ne alınmasını isteyen siyasetçilerin sayısı artıyor.
87 Amerikalı senatör bu amaçla Beyaz Saray’a bir mektup bile gönderdiler.
Bu çabalar sonuç verirse, İHH’nın Batılı ülkelerdeki Müslümanlardan yardım için topladığı paraların önü ciddi şekilde kesilecektir. Sadece Avrupa’da 20 milyon Müslüman yaşadığı düşünülürse, bu önemli bir kaynağın kesilmesi anlamına gelecektir.
Bu arada Batı’da AKP ile İHH arasında “organik bağ” olduğuna dair haberler de hızla yayılıyor. Bunun son çarpıcı örneğini geçen hafta New York Times’ta yayımlanan ve bizzat AKP kaynaklarına dayandırılarak bu bağlantıyı kuran haberde gördük.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Almanya’ya İHH’yı yasaklanmasından dolayı sert bir şekilde çatması da bu izlenimi pekiştirecektir. Gerçi, Davutoğlu sözlerine sonra açıklık getirmeye çalıştı. PKK’ya karşı harekete geçmeyenlerin, istedikleri zaman başka bir kuruluşa karşı nasıl hızla hareket ettiklerine işaret etmek istediğini söyledi.
Bunda ne kadar ikna edici oldu bilemeyiz, fakat İHH yöneticilerinin, adlarının Davutoğlu tarafından PKK ile birlikte telaffuz edilmesinden çok memnun olduklarını da pek sanmıyoruz.
Özetle, öyle anlaşılıyor ki “pasif direnişçi” olarak değil de “karşı koyan aktivist” olarak Gazze’ye gitmesi, İHH’nın gelecekte işini zorlaştıracak. Sonuçta, “pasif bir misyoner” olmanız başka bir şey, uluslararası politikada yaşanan en çetrefil sorunlardan birinin ortasına bu şekilde atlamanız başka bir şeydir. Maliyeti de kaçınılmazdır.
Öte yandan, yaşanan bu gelişmeler Türkiye’nin ısrarla istediği ancak şu ana kadar sağlayamadığı “uluslararası soruşturma” konusunu da ters tepecek bir silah haline getiriyor. AKP-İHH bağlantısı kurulur ve bu arada İHH “terörist örgüt” listelerine girmeye başlarsa, o zaman o soruşturmanın rengi tümüyle değişecektir.
Burada önemli bir hususu tekrarlamak gerekiyor. Türkiye İsrail’de yapılan soruşturmaların tarafsız olamayacağını söylüyor ki bunda haklı. Ancak olası bir uluslararası soruşturmanın “tarafsızlığı” İHH’nın ve Türkiye’nin ne denli işine gelecek, işte o da tartışmalı hale geliyor.
Zira o soruşturmayı yapacak olan komisyon sadece İsrail tarafına bakmayacak, Türk tarafına da bakacak. Baktığı zaman da, çok büyük olasılıkla, AKP iktidarının hoşuna gitmeyecek şeyleri gördüğünü söyleyecektir. Bunun da not edilmesinde yarar var bizce.