Ermeni soykırımı tasarısının ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin gündemine alınmasında bir sürpriz yok. Aksini düşünenler yanılıyorlar. Ermenistan ile imzalanan “Zürich Protokolleri” sayesinde bu tasarıların önünün kesilmesini bekleyenler varsa, onlar da yanılıyorlar.
Söz konusu protokoller bu tasarının ABD Kongresi’nde gündeme getirilmesini aslında garantiledi, çünkü bu tasarının arkasında olanların niyeti protokollerin köküne kibrit suyu dökmektir. Nedeni ise Ermeni diasporasının önemli bir kesiminin protokollere, “Türklere kabul edilmez tavizler veriyor” gerekçesiyle karşı çıkmasıdır.
Ancak bu kez işi daha karmaşık kılan faktörler var. Örneğin ABD, Zürich Protokolleri’nin TBMM’den geçmesi için soykırım tasarısını bariz bir şekilde baskı aracı olarak kullanıyor.
Özetle, tarihte de olduğu gibi, Ermeni meselesini güden farklı ve yer yer zıt olan dinamikler tekrar devrede.
ABD yönetimi soykırım konusunu protokolleri hayata geçirmek için kullanırken, Ermeni lobisi bunu protokolleri öldürmek için kullanıyor. Obama yönetimi için bu elbette ki riskli bir kumar. Zira işlerin Kongre’de çığırından çıkması halinde, zorlu bir dönemin geride bırakılmaya çalışıldığı Türk-Amerikan ilişkilerinde ciddi yaraların açılacağı ortada.
Bu yılın ön sarsıntısı
Aslında bize sorarsanız, tüm ABD yönetimleri gibi, Obama yönetimi de her yıl gelen bu “baş ağrısından” kurtulmak istiyor. Zira her yıl nisan ayı geldiğinde Türk-Amerikan ilişkileri değişen şiddetlerde sarsıntıya uğruyor. Dış İlişkiler Komitesi’nde gündeme alınan ve bugün görüşülmesi beklenen tasarı da bu yılın “ön sarsıntısını” temsil ediyor.
Onun için “Burada bir sürpriz yok” diyoruz. Önemli olan da zaten tasarının bu komiteden geçmesi değil, ondan sonraki akıbetidir. Yani genel kurul tarafından görüşülüp görüşülmeyeceğidir. Biz o noktaya bu kez de gelinemeyeceğine inanıyoruz. Malum mekanizmalar yine devreye girip tasarının önünü kesecektir.
Bu arada, Başbakan Erdoğan’ın İsrail söylemi nedeniyle ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin artık Türkiye’nin yanında olmadığını söyleyenler var. Şayet doğruysa bunun da çok önemli olduğuna inanmıyoruz. Geçmişte gündeme gelen soykırım tasarıları da zaten, Yahudi lobisinin girişimlerinden çok, ABD başkanlarının son dakikada devreye girerek, “Tasarı geçerse Amerikan hayatları tehlikeye girer” açıklamaları üzerine düşmüştür.
Fakat “velev ki” bu kez olmadı. O zaman Obama yönetimi, bu tasarının Türkiye ile ilişkilere vereceği ciddi zararı bile bile müdahale etmemiş olacak. Ankara’daki savunma ve dış politika stratejistleri de planlarını ona göre yapmak zorunda kalacaklar.
Özetle, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir eşiğe gelinmiş olacak. Ancak, işlerin bu kez bu “maksimal noktaya” geleceğine şahsen inanmıyoruz. Öte yandan bu gelişmeler Ankara’nın “Ermenistan açılımını” tekrar mercek altına yatırmamızı gerektiriyor.
Hesap hatası yapıldı
Zira başta da dediğimiz gibi, Erivan ile imzalanan protokoller sayesinde ABD’deki soykırım tasarılarının önünün kesileceği hesaplandıysa, burada ciddi bir hesap hatası yapıldı demektir.
Peşinen söyleyelim: Protokoller imzalansa ve hayata geçirilse bile, bu tasarıları gündeme getirenler çıkacaktır.
Onları durduracak olan tek şey ise Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci ve bu süreç sayesinde iki millet arasında kurulacak sosyal, ekonomik ve kültürel bağlardır. Sonunda, Yunanistan ile olduğu gibi, Türk-Ermeni kavgasını da “insani boyut” çözecektir.
Fakat ne yazık ki, bu açıdan bugün bir açmaz söz konusudur. Bir yandan -protokollerde olmasa da - Ankara’nın getirdiği “Karabağ önkoşulu”, diğer yandan Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokoller konusundaki aldığı çelişkili karar derken “normalleşme süreci” ciddi patinaj yapıyor.
Geriye ise, şimdi tekrar görüldüğü gibi, yıllık “Ermeni soykırım baş ağrısı” kalıyor.