Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Ankara ziyaretinde gerginlik çıkmadı. Merkel ile Başbakan Erdoğan, görüşmeleri öncesinde, Türk ve Alman basınında çıkanları kollayarak gerginliğe fırsat vermediler. Ancak, bu ziyaretten, “kriz çıkmaması” dışında çok fazla bir şeyin çıktığı da söylenemez.
Önce şu “Almanya’da Türk lisesi” meselesine bakalım. Haberlere bakılacak olursa, Merkel bu konuda “geri adım atıp”, şimdi, “Bu okullar açılabilir” demiş. Ancak Merkel’in, tam olarak neye onay verdiğini doğru anlamalıyız.
Başbakan Erdoğan’ın bizdeki Alman liselerine işaret edip “mütekabiliyet” kavramını dolaylı yoldan gündeme getirmesi aslında Merkel’in işine yaradı. Çünkü Almanya’da Türkiye’deki Alman liselerin sayısı kadar Türk lisesinin açılması hiç kimseyi rahatsız etmez.
Fakat Erdoğan’ın “Almanya’da Türk lisesi” kavramını ilk ortaya attığında kastettiği herhalde bu değildi. Olamaz da, zira Almanya’da yaşayan üç milyon Türk varsa, okul çağında olan Türklerin sayısını 10 binlerle, hatta yüz binlerle ölçmek gerekiyor.
Almanya’nın bu kadar büyük bir kesim için Türkçe eğitim yapan okullara izin vermesi, eşyanın tabiatına ters düşüyor. Bu açıdan bakıldığında, bu okullar meselesinde geri adım atan aslında Merkel değil, Erdoğan’mış gibi geliyor bize.
İki liderin farklı görüşlere sahip oldukları diğer güncel konulara gelince, bunlarda da bir ilerleme sağlanamadı. Merkel, bilinen yaklaşımıyla, “ahde vefa” dedi ve AB üyelik müzakerelerimizi engellemeyeceğini belirtti. Ancak bu müzakerelerin” açık uçlu” olduğunu da yineleyerek, “Müzakereler başarıyla sonuçlansa bile Türkiye’ye üyelik çıkmayabilir” şeklindeki yaklaşımını bir kez daha tekrarlamış.
Öte yandan, “imtiyazlı ortaklık” konusunun görüşmelerde gündemin arka sıralarına itilmiş olmasının nedeni de malum. Herkes tarafların bu konudaki görüşlerini artık ezberlemiş durumda. Onun için tarafların pozisyonlarını korudukları bu konu yüzünden kavga çıkmasına fırsat tanınmadı.
Bu arada Merkel, Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs Rum kesiminden gelen gemilere açması konusundaki ısrarını Ankara’da da açık açık sürdürdü. Ancak bu konuda da bir mutabakatın sağlanması mümkün değil zira tarafların zıt olan görüşleri gayet net.
İran konusuna gelince, Merkel ile Erdoğan’ın “farklı tellerden çaldıkları” basın toplantısında apaçık belliydi. Merkel “İran’a karşı olası yaptırımlara” vurgu yaparken, Erdoğan, bilinen yaklaşımıyla bir yandan “Diplomasiye fırsat verilmeli” dedi, diğer yandan da, “İsrail’in nükleer silahları” konusunu tekrar gündeme getirdi.
Herkesin merak ettiği vize konusunda da somut bir adım atılamadı. Merkel ziyareti öncesine Türk basınına verdiği demeçte vizenin kalkması için zaten iki koşulu öne sürmüştü. Birincisi, Türkiye’nin Doğu’daki komşularıyla olan sınırlarını kaçak göçmenlere karşı koruması, ikincisi de Türkiye’nin kendi topraklarından AB alanına kaçak girenleri geri kabul etmesiydi.
Ankara’nın “geri kabul anlaşması”na bu aşamada sıcak bakmadığı biliniyor.
Bu görüş farklılıklarına rağmen iki lider “kavgacı” değil de, “sevecen” ve “sempatik” bir görüntü vermek için çaba sarf ettilerse, bunu Türk-Alman ilişkilerinin önemine atfetmek lazım. Öte yandan, Almanya’nın Türkiye’deki ekonomik varlığını daha da artırmak istediğini, özellikle de enerji gibi stratejik sektörlerle ilgilendiğini biliyoruz.
Uzun lafın kısası, Merkel ziyaretinin ekonomik boyutu, siyasi boyutunun önüne geçti. Gözlemciler de zaten, ekonomik boyutun daha da geliştirilmesinin önemine işaret ederek, “Türkiye’nin kendileri için ekonomik önemi arttıkça, Almanlar Türkiye gerçeğini daha iyi anlayacaklar” diyorlar. Bu uzun vade açısından doğrudur.
Fakat bugünden bakıldığı zaman, Almanlarda var olan ve Merkel’de vücut bulan Türkiye’ye karşı ön yargıları kırmak yine de zaman alacağa benziyor. Var olan sorunlara rağmen, Merkel’in Türkiye ziyaretinin kazasız belasın atlatılmış olmasına yine de olumlu gözle bakmak gerekiyor.