Başbakan Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nu, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a yazdığı özel bir mektupla Erivan’a göndermesi, haftanın en önemli diplomatik gelişmelerinden biriydi.
Sinirlioğlu’nun Erivan’dan hemen sonra ayrı bir mesajla Bakü’ye gitmesi de tabii ki dikkat çekiciydi. Ancak, bu gelişmelerin kafa karıştırdığını da söylemek zorundayız. Sonuçta, Ermenistan ile bir yıl önce imzalanan “Zürih Protokolleri” açısından gelinen nokta ortada.
Başbakan Erdoğan’ın bizzat Bakü’ye giderek, Karabağ sorununda ilerleme olmadıkça protokollerin TBMM’den geçmeyeceğine dair verdiği güvence de, bildiğimiz kadarıyla, yerinde duruyor. Ankara’nın, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin bu protokoller hakkında aldığı karara itirazından vazgeçtiğine dair bir işaret de yok.
Özetle, protokoller, Ankara’nın “Karabağ önkoşulu” ve Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin “soykırım önkoşulu” nedeniyle çamura saplanmış durumda. Hal böyleyken, Erdoğan’ın son girişiminden olumlu bir şeylerin çıkması için yeni bir şeyler öneriyor olması gerekiyor.
Bunun ne olduğu ise şu aşamada belli değil. Bilinen tek şey, Erdoğan’ın Sarkisyan’a gelecek hafta Washington’da yapılacak nükleer güvenlik zirvesi sırasında görüşmeyi teklif ettiği ve Sarkisyan’ın da bunu kabul ettiği bilgisidir.
Diplomatik hamleler “Laf olsun, torba dolsun” diye yapılmadığına göre, bu gelişmeler ne anlama geliyor? Buna yanıt aramadan önce konunun arka plana bakmakta yarar var.
Erdoğan’ın bu hamlesi Fransa ziyareti sırasında ve ABD ziyareti öncesinde ortaya çıktı. Her ikisi Ermeni sorunu açısından Türkiye’nin başını en çok ağrıtan ülkelerdir. Bu hamle ayrıca Başkan Obama’nın 24 Nisan açıklamasından önce geldi. Bunlar doğal olarak dikkat çekiyor.
Öte yandan, protokollerin imzalanmasında hazır bulunan ülkelerle örgütler, protokollerde olmamasına rağmen Türkiye’nin Ermenistan ile normalleşme sürecine Karabağ sorununa bağlamasını reddediyorlar.
Aralarında ABD, Rusya ve Fransa’nın da bulunduğu bu ülkeler, Ankara’nın Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararına itirazını da kabul etmiyorlar. Bu ülkelerle AB ve Avrupa Konseyi, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokollere yeşil ışık yaktığını söylüyorlar.
Bu hususlardan da anlaşılacağı gibi, Başbakan Erdoğan Washington’da Başkan Obama ve Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile yapacağı görüşmelerde bu konu açısından zayıf konumda olacak. Erdoğan’da kuşkusuz bunu bildiği için Ermenistan’a dönük son hamlesini yapma gereğini duydu.
Ancak bunu yaparken bazı önemli sözler de sarf etti. Örneğin, Paris’te gazetecilerle konuşurken, “Biz protokollerdeki imzamıza sadığız” dedi. Fakat, protokollerde adı geçmeyen Karabağ sorununu “önkoşul” yapan kendisidir.
Peki, Türkiye “imzasına sadıksa”, o zaman bu önkoşula ne olacak? Erivan’dan hemen sonra Bakü’ye giden Büyükelçi Sinirlioğlu, Azeri muhataplarına, “Kusura bakmayın, bizden bu kadar” mı dedi? Yoksa, “Olanlara bakmayın, size verdiğimiz söze sadığız” mı dedi?
Sinirlioğlu belki de Azerbaycan’ı, Ermenistan ile normalleşmenin bölge açısından önemine ikna etmeye çalıştı. Bu doğruysa, Bakü’nün bu konudaki değişmez görünen tutumu ortada. Bu nedenle, Karabağ sorununda herhangi bir olumlu ilerlemenin beklenmediği mevcut ortamda Azerbaycan’ı ikna etmek zor görünüyor.
O halde, Erdoğan’ın bu son Ermenistan hamlesi zorlu bir diplomatik ortamdan sıyrılmak için yapıldıysa -ki öyle düşünmemiz için nedenler var- ve bundan da olumlu bir şeyler çıkmazsa, bunun Türkiye üzerindeki baskıları daha da artıracağı kesin.
Biz istesek de istemesek de dünyanın yakından ilgilendiği Ermeni sorununun, günü kurtarmak amacıyla ortaya atılan ara hamlelerle geçiştirilemeyecek bir sorun olduğu bugüne kadar anlaşılmış olması gerekiyor.