Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İster “Tanrı istiyor!” nidaları altında Müslümanları katledenlere zemin hazırlayan Ortaçağ’ın Katolik rahipleri olsun, ister Türklerle Rumlar arasındaki ilişkileri bozmak için kışkırtıcılık yapan Ortodoks papazlar olsun, ister 20’nci yüzyıl sona ererken “Katli vaciptir” fetvaları veren imamlar olsun, tarih din adamlarının oynadıkları gayri insani rollerin örnekleriyle doludur.
Bu sıraladıklarımıza Katoliklerle Protestanlar, Hindularla Müslümanlar, Sünnilerle Şiiler arasındaki düşmanlığa yakıt taşıyan din adamlarını da ekleyebiliriz tabii ki.

İmzacı din adamları
Burada Papa 16’ncı Benediktus’un Müslümanlar hakkında geçmişte sarf ettiği sözleri de hatırlamakta yarar var. Neyse ki, kilisesi şu anda çok çirkin ithamlarla karşı karşıya olan Papa bu konuda tövbe etmişe benziyor.
Ancak, burada çok büyük bir çelişki söz konusudur, zira tüm dinler “merhamet”ten ve “insan sevgisi”nden söz ederler. Fakat, “merhamet” ve “insan sevgisi”nden dem vuranların genelde kendi dindaşlarından ve kendi insanlarından söz ettiklerinin anlaşılması da çok zaman almaz.
Buna karşın, Bakü’de yapılan “İkinci Dünya Dini Liderler Zirvesi” çerçevesinde ve Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill gözetiminde önceki gün bir araya gelen Azerbaycan Müftüsü Allahşükür Paşazade ile Ermeni Patriği 2. Garegin’e, “merhamet” ve insan sevgisi”nden yana olduklarını kanıtlamaları için önemli bir fırsat doğmuş bulunuyor.
Bu önemli buluşma sonrasında yayımlanan ortak bildiri ise bir nebze de olsa umut vermiştir. Bildiride Karabağ konusuna özellikle değiniliyor ve “savaşın başlaması halinde sonunun olmayacağı” belirtiliyor.
Bu sorunun çözümünde “savaşın devre dışı bırakılmasının hayati önem taşıdığı” da kaydedilerek, imzacı din adamlarının çözüm için uluslararası görüşleri destekleyecekleri vurgulanıyor.

Aktif çaba gerekiyor
Anadolu Ajansı’nın haberine göre, bildiri ‘’Tanrı bereketli Kafkas topraklarına sürekli ve adaletli barış versin, hoşgörü ve mutluluğu halkların üzerinden eksik etmesin’’ duasıyla bitiyormuş.
Bunlar elbette ki güzel sözler. Ancak, “sürekli ve adaletli barış” ile “hoşgörü” ve “halkların mutluluğu” ne yazık ki sadece dualarla olmuyor. Başka bir deyişle, cemaatleri üzerinde etkin olan bunun gibi önemli din adamlarının, işin içine tümüyle girip ettikleri duaların gerçekleşmesi için aktif çaba sarf etmeleri gerekiyor.
Zira dünyada dini ayrışmalar artarken, bu arada din adına kan da akmaya devam ederken, din adamlarının dualarla yetinip sadece temennilerini dile getirmeleri hiçbir şeyi halletmiyor. Tam aksine, “merhamet”e ve “insan sevgisi”ne gerçekten inanan din adamlarının, dinler arası düşmanlığı kışkırtan din adamlarından çok daha fazla motive olup irade sergilemeleri gerekiyor.

Bakü’ye davet önemli
Din adamları elbette ki kendilerini “dünyevi” değil, “uhrevi” âlemden sorumlu tutuyorlar. Ancak bu kendilerini dünyevi sorumluluklardan kurtarmıyor. Özetle, Kafkaslar açısından kritik bir aşamada yapılan bu zirve toplantısı Güney Kafkasya’da barıştan çok savaştan söz edildiği bir sırada yeni ve olumlu gelişmeler için kapıyı aralayabilir.
Bunun olup olmayacağını göreceğiz elbette. Ancak şaşırtıcı gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçtiğimiz de açık. Ermeni Patriği 2. Garegin’in mevcut ortamda Bakü’ye davet edilip gitmesi bile bu açıdan önemlidir.
Beklentimiz, Bakü’de gerçekleşen bu önemli buluşmaya katılan din adamlarının, barış uğruna bundan böyle daha fazla çaba göstermeleri ve savaştan söz eden siyasetçileri arka plana itmeleridir.
Düzeltme:
Bazı okurlarımız son yazımda kullandığımız “Nobel ödüllü Avusturyalı yazar Franz Werfel” cümlesine takılmışlar. Haklılar da çünkü Werfel Nobel Edebiyat ödülünü alamamış. Ölümünden sonra 1945’te aday gösterilmiş, ama vefatı nedeniyle o yıl devreye sokulan yeni uygulama gereğince listeden çıkarılmış. Bu vesileyle Batı’nın en önemli yazarlarından olan Werfel’in bizde biraz daha iyi tanınmasına katkımız olduysa yine de memnunuz.