Fotoğraflardan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun keyfi yerinde görünüyor. Olmaması da mümkün değil. Zira dış politika yönetiminde işler fena gitmiyor. Ermenistan meselesi beklendiği gibi klinik bir şekilde arka plana itildi. Süreç bitmiş değil ama yeni bir ortam oluşana kadar biraz dondurucuda beklemesi gerekecek.
Dikkatler de zaten şu anda başka konulara yönelmiş bulunuyor. Örneğin İran konusunda Türkiye’nin Brezilya ile sarf ettiği çabaların boşa çıkmayacağını gösteren işaretler geliyor. Batı bundan hoşlanmayabilir ama, Ankara, Rusya ve Çin’i de İran’ın diplomatik yollardan teşvik edilmesi konusunda ikna etmişe benziyor.
Gözler şimdi “uranyum takası” konusunda Türkiye’de yapılması ve AB Dışişleri Bakanı Lady Ashton’un Batı’yı temsil etmesi beklenen olası zirveye dönmüş bulunuyor. Bu arada Tahran’dan da “Türkiye ve Brezilya’nın yeni önerisi görüşülebilir” şeklinde olumlu mesajlar geliyor.
Türk tarafı bu önerinin ne olduğu konusunda ketum. Yetkililer “Hassas bir noktadayız” demekle yetiniyorlar. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Tahran’a yapacağı ziyaretten olumlu sonuç çıkması olasılığı da artmış bulunuyor. İran alacağı garantiler karşısında uranyum takası önerisini kabul ederse, bunun Türkiye’nin ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun başarı hanesine yazılacağı kesin.
Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in Ankara ziyaretine gelince, bu, Davutoğlu’nun ve Türk diplomasisinin başarı hanesine daha somut bir şekilde yazılabilir. Dışişleri’nin, ilgili bakanlıklarla eşgüdüm içinde çalışarak, dünyanın dikkatini çeken ve önemli sonuçlar getiren bu ziyaretin altyapısını çok iyi hazırladığı inkâr edilemez.
Uzun ve belirsiz bir süreç gerektirecek nükleer santral anlaşması bir yana, iki ülke arasındaki vizenin 30 gün süreyle kaldırılmasının kısa vadede yararlanılacak bir olanak olması, iki ülkedeki kamuoyunu memnun etmişe benziyor. Medvedev’in ziyareti sırasında ekonomik işbirliği için ortaya konan genel çerçevenin de gerçekçi olduğu söylenebilir.
Sonuçta Rusya bugün Hindistan, Çin ve Brezilya ile birlikte yükselen ülkeler arasında. Türkiye’nin de bu sınıfa aday olduğunu söyleyen Batılı uzmanların sayısı ise giderek artıyor. Bu ilişkilerin siyasi alanda da iki ülkeyi yakınlaştıracağı, bunun ise Kafkaslar ve Balkanlar’dan, Orta Asya ve Ortadoğu’ya kadar uzanan bir coğrafyayı etkileyeceği aşikâr.
Ancak, biz Ahmet Davutoğlu’nu son dönemde en çok heyecanlandıran gelişmenin Başbakan Erdoğan’ın dün başlayan Atina ziyareti olduğunu düşünüyoruz. Sayın Davutoğlu’nun esas ilgi alanının Balkanlar olduğunu biliyoruz. Yunanistan ise bugünlerde bir AB üyesinden çok zor dönemden geçen bir Balkan üyesi konumundadır.
Yıllarca yaşanan husumet nedeniyle yakınlaşamayan Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin hem siyasi, hem ekonomik hem de kültürel açıdan geliştirilmesi için taze ve bakir bir ortamın olduğu inkâr edilemez. Yunanistan da zaten Türkiye’nin kendisi için ekonomik açıdan artan önemini göz ardı edebilecek durumda değil artık.
“Ucuz ve sorumsuz AB kredileri” dönemi acı bir şekilde sona erdiğine göre, Atina yönetimi şimdi ekonomisini her açıdan geliştirip yaşam düzeyini yine eski standartlara yükseltmek zorunda. Bu durumda, “siyasi takıntılar” nedeniyle Türkiye gibi bir potansiyeli elinin tersiyle itmenin hiç de akılcı olmadığını bilen Yunanlıların sayısı da artıyor.
Hâlâ Balkanlar’da kalıp Davutoğlu’nu son derece memnun eden diğer önemli bir gelişmeyi de unutmamak lazım. O da Sırbistan ile Bosna Hersek arasında Türkiye’nin de önemli katkılarıyla gelişen ilişkilerdir. Bunun AB’de herkesi memnun etmediğini biliyoruz, ancak Türkiye’nin yalnız bu alandaki değil diğer alanlardaki başarıları bir hususu doğruluyor. O da Türkiye’nin Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar’ı Avrupalılardan çok daha iyi anladığı gerçeğidir.
Tüm bunları yan yana koyduğunuzda, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun memnuniyetini anlamak kolaylaşıyor.