Suriye lideri Beşar Esad da rahmetli babası gibi uluslararası diplomasi dehasıdır ya! Baba Hafız Esad, ABD eski başkanı Clinton ile gizlice görüşüp, kendisini 1994’te Şam’a getirtmeyi başarmıştı. Gerçi bu ziyaret, Suriye ile İsrail’in arasını bulma amacını taşıyordu ve daha sonra Clinton’ın “Gitmeseymişim de olurmuş!” diye özetlediği bir başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ama baba-oğul Esad’lar Sovyetler Birliği dağıldıktan, ABD’nin Irak’ı işgal ve tarumar etmesinden sonra, Washington’la hep iyi ilişkiler kurmaya çaba gösterdiler. Beşar Esad, Irak Şam İslam Devleti’ne (DAEŞ) karşı harekatında ABD’ye yardımcı olmak amacıyla, Amerikan ordusunun ülkesinin üçte birini işgal edip, orada bir fiili özerk Kürdistan bölgesi (Rojava) kurmasına bile razı olmuştu. Beşar Esad’ın bu yanlış hamledeki gerçek amacı, Arap Baharı’nın etkisiyle Suriye’de esen özgürlük rüzgarlarını bastırmak ve muhalefete karşı ABD’nin desteğini kazanmaktı. Ama İsrail ve Amerikalı müttefikleri Neoconlar, belki de Irak’tan çok daha fazla Suriye düşmanı olduklarından, İsrail lobisi, ne Clinton’a ve ne de ondan sonraki 4 başkana Suriye ile normalleşme izni vermedi.
Beşar Esad, ülkesini uçurumun eşiğine getiren bu yanlış hamleyi, şimdilerde kazançlı bir yatırım gibi göstermek için “10 yıldan beri Amerikalılarla gizli görüşmeler yapıyoruz” diyor. Şu anda ABD’deki geçerli Suriye planı, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES), bilinen adıyla Rojava’nın, bölgede bir Kürdistan inşası için basamak olarak kullanılmasına ilişkindir. Neoconlar, 2001’den beri Ortadoğu’da yeni bir düzenleme yapmak için bugünleri bekledi.
Peki, nedir bugünlerin önemi? Bir taraftan İsrail’in “İran ve onun vekil terör örgütleri Hamas’la Hizbullah’ı yok etmek” kılıfı altında “İran harekatı” için kolları sıvamış olması; diğer tarafta Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi için yapılan seçimleri, Barzani taraftarlarının tek başına kazanamamış olması ve bunun Celal Talabani’nin oğlu KYB lideri Bafel Talabani’ye mümkün mertebe geniş tabanlı bir hükûmet için çağrıda bulunma cesareti vermesi. (Biz ne kadar, “yönetim” filan desek de kendileri ve ABD bu yapıyı Kurdistan Regional Government -Kürdistan Bölgesel Hükümeti olarak adlandırıyor.)
Bu iki gelişmenin sonucu olarak, onların Kürdistan dediği, bizim Teröristan olarak anladığımız şeyi, hiç beklemediğimiz bir anda, bir realite olarak karşımızda görebiliriz.
Bu, Türkiye açısından gerçekleşmemesi için 6 yıldır çaba gösterdiğimiz “terör koridoru” meselesinin ve ona karşı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarının daha bir süre devam edeceği anlamına gelir. Bu harekatlarla 9 bin kilometrekarelik bir alanda terör önlenmiş ve 16 bin 913 teröristi etkisiz hale getirilmişti; ama 172 evladımız şehit verilmişti.
Biz, her biri bir Suriye’ye bedel olan bu şehitleri veriyoruz ama büyük deha, siyaset kurdu Beşar Esad, Golan Tepeleri’nden sonra ülkesini güneyinden kuzeyine bıçak gibi bölecek bir PKK-Talabani devletiyle karşı karşıya kalacak. PKK ve Talabani’nin sosyal medya hesapları, İsrailli bakanlar, milletvekilleri, Netanyahu’nun oğlu Yair Netanyahu ve Irak’taki sözde tarafsız Rudaw yayın grubu, “Sadece Irak ve Suriye yetmez, Kürdistan’a İran ve Türkiye’den de şu toprak da katılmalıdır” diye yayına başladı bile.
Sosyal medya yayınları ile bir yere gidilemez; kabul. Ama bu yayınlar, İsrail’in, onun arkasında şu ana kadar “kayıtsız şartsız duran” ABD yönetiminin (en azından bu yönetimdeki Neocon ekibin) ne düşündüğünü gösterir; gösteriyor. Yair Netanyahu’nun Twitter hesabındaki haritayı görmediyseniz, bir bakın derim.
Bu sebeple diyorum ki, şimdi karşımızda Suriye’nin toprak bütünlüğünü, Beşar Esad’a rağmen korumak gibi bir meselemiz var.