Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafızası olanlar Yunanistan Başbakan Yardımcısı Teodoros Pangalos’un Cumartesi günü İzmir’de söylediklerini hayretle izlemişlerdir. Ülkemiz hakkında ağzından akan bal karşısında, “1996-1999 arasında Yunanistan dışişleri bakanı olan adam bu olamaz“ diye düşünmüşlerdir.
Dışişleri Bakanlığı sırasında Türkiye ve Türkler hakkında kullandığı ağır ifadeler nedeniyle medyamız tarafından “Dangalos” lakabına layık görülen Pangalos’tan gerçekten de inanılması zor sözler işitiyoruz. Geçmişte sarf ettiği ve hafızamıza kazınmış bir lafını hatırlatacak olursak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
O sırada Türkiye’ye karşı açıkça kin besleyen Pangalos, AB üyelik perspektifimize karşı çıktığı bir anda, “Avrupa’nın temiz halılarının Türk çizmelerinin kanlı ayak izleri ile kirletilmesine izin veremeyiz” diye konuşmuştu.
Suriye’den çıkarılan Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’ın Nairobi büyükelçiliğinde “ağırlanması” olayının da başkahramanlarından olan Pangalos, o günlerdeki genel söylemi ve tavırlarıyla Simitis hükümetini zor durumda bırakmış ve sonunda işinden olmuştu.
Ancak bu gelişme siyasi hayatına son vermemiş, bugün de görüldüğü gibi kendisi sonunda Başbakan Yardımcısı olmuştur. Bu gelişme normal şartlarda Ankara’da alarm zillerinin yeniden çalmasına neden olması gerekirdi ama olmadı. Nedeni ise Pangalos’ta görülen inanılması güç değişim.
İzmir’de Cumartesi günü başlayan “6’ncı Türk-Yunan Medya Konferansı”nın açılış konuşmasını yapan Pangalos, her şeyden önce, bir grup Yunan asıllı Amerikalının Ayasofya’da zorla ayin yapma girişimleri karşısında son derece “akil” ve “yatıştırıcı” sözler sarf ederken şunları söylemiş:
“Bu eser, ne bugünkü Türklere, ne de bugünkü Yunanlara aittir. İster Türk, ister Yunan, ister Afgan, ister Çinli olsun Ayasofya’ya gelen aynı duyguları yaşar. İstanbul’u geri almak isteyen Yunanlar var. Ayasofya’ya tekrar girmek isteyen Yunanlar da var. Belki tekrar Viyana’ya gitmek isteyen Türkler de var. Ama bunlar ülkelerimizin ortalama insanını temsil etmiyorlar.”
Pangalos’un bu sözlerinin ülkesindeki aşırı milliyetçilere kritik bir anda ölçülü ve dengeli bir mesaj gönderdiği kesin. Bu sözlerin, Türkiye’nin Ayasofya’nın müze olması yönündeki kararını destekler nitelikte olduğu da kesin. Pangalos gibi geçmişte Türk düşmanlığı yapmış aşırı bir milliyetçiden geliyor olması ise bu sözleri daha da önemli kılıyor.
Ancak, Pangalos’un sözleri bundan ibaret değil. Pangalos ayrıca Türkiye’ye her gelişinde bu ülkenin kat ettiği ilerlemeye bizzat şahit olduğunu, Türklerin ne denli Akdeniz insanı olduklarını bizzat tespit ettiğini de belirtmiş. Dahası, “Yunanistan’a gelen Türkler de Yunanlıların ne kadar Anadolulu olduklarını eminim tespit ediyorlardır” diye konuşmuş.
Bu sözlerde bir “uyanışın” izleri var. Bırakın “kanlı çizmelerimizi,” Pangalos Türklerle Yunanlıların birbirlerine ne kadar benzediklerini nihayet tespit edebilmiş.
Pangalos, “hukuk devleti olma ve kalkınma yolundaki çabalarından dolayı Türk halkını tebrik ederim” diye devam etmiş.
Küresel bir ekonomik düzen içinde yaşadığımıza da işaret eden Pangalos, “Türklerin ekonomik başarısı dilerim kriz yaşayan Yunanistan’ı da olumlu etkiler” diye konuşmuş.
Pangalos’un bu cümlesinde, Türkiye konusunda “hidayete ermiş” olmasının nedenleri hakkında ipucu bulmak mümkün elbette. Bu arada Yunanlılar, içine düştükleri ekonomik kriz nedeniyle AB ülkelerinden ve özellikle de Almanlardan gelen aşağılayıcı tavırları da kolay hazmedemiyorlar tabii ki.
Türkiye ile Yunanistan arasında hala ciddi sorunlar olduğunu kimse inkar edemez. Pangalos da konuşmasında bunlara işaret etmiş. Ancak bugün iki ülke arasındaki ilişkilerin, Pangalos’un dışişleri bakanı olduğu sıradaki gergin ortama oranla çok daha uygar bir ortamda ilerlediği de kesin.
Pangalos’un Türkiye ziyareti ve buradayken söyledikleri ise bunun kanıtıdır. Kendisindeki bu inanılması zor değişimi görünce insan “her şeye rağmen dünyada umut var” demekten alamıyor kendisini.