Her zaman söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Dünya biz Türklerin arzularına veya vehimlerine göre şekillenmiyor. Cezayir Başbakanı Ahmet Uyahia’nın Türkiye’ye yönelik, “Fransa ile Ermeni sorununuzda bizi kullanmayın” anlamına gelen mesajı ise bunu tekrar gösterdi.
Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Ermeni soykırımını inkar yasasını gündeme getirip Meclisin alt kanadından geçirten Marsilya Milletvekili Valerie Boyer’in, Uyahia’nın sözlerinden duydukları memnuniyeti tahmin etmek güç değil. Bu gelişmenin Fransa’da “Türkiye’ye tokat gibi yanıt” şeklinde yorumlanacağını tahmin etmek de güç değil.
Aslında dikkat edildiyse, Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Fransa’ya yönelttikleri ve Batılı diplomatlar ile uluslararası medya tarafından “saldırgan ve tehditkar” olarak yorumlanan tepkilerine Paris’ten fazla karşılık gelmedi.
Nezaket dersi
Dışişleri Bakanı Juppe ile bazı hükümet sözcülerinin “itidal” çağrılarını saymazsak, Fransa Türkiye’ye karşı ağzını bozmadı. Bir tek Sarkozy’nin danışmanlarından Ermeni asıllı Milletvekili Patrik Deveciyan, Ankara’nın tutumu için “Türklerin her zamanki kaba halleri” diye kestirip attı.
Fransa bu genel tutumuyla Türkiye’ye sanki bir yandan “nezaket dersi” verirken, diğer yandan “bu işin bir de Senato ayağı var, o zaman görürsün?” mesajı gönderiyor. Bu arada, Ankara’nın “saldırgan” diye yorumlanan tutumunun, ayrıca Boyer’e Türklerden geldiği söylenen ölüm tehditlerinin Ermenilerin Fransız Senatosundaki işini kolaylaştırdığını da söyleyenler var.
Bunlara Cezayir Başbakan’ının sözlerini de eklersek, Türkiye’nin izlediği yolun akıldan çok duygulara hitap ettiğini daha net görürüz. Hadi Batı’yı sevmiyoruz ve kolektif şuur altımıza oturmuş en köklü vehimlerimizden biri nedeniyle oradan her türlü “hıyanetin” gelmesini bekliyoruz.
Peki, Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını – ki gerçekten iğrençtir – “Paris’e karşı kullandığımız bir sırada, Cezayir başbakanından gelen sözlere ne diyeceğiz? Bazıları, her zaman olduğu gibi, “derin bilgi dağarcıklarına” güvenerek, “O da Batı uşağı” diye kestirtip atacaklardır. Ancak mesele o kadar basit değil.
Aslında, 26 Aralık tarihli yazımızı okumuş olanlar için Cezayir’in bu tutumu şaşırtıcı olamaz. O yazının bir bölümünde Ankara’nın Cezayir meselesini Fransa’ya karşı geçmişte de kullandığını hatırlatarak şöyle demiştik:
“Fransa’da Ermeni soykırımı ile ilgili yasa teklifi yıllar önce gündeme ilk gelip geçtiğinde de aynısı olmuştu. O sırada Cezayir Büyükelçisine ulaşıp, ‘bu konuda ne diyorsunuz?’ diye sormaya çalışmıştık. Bize elçilikten gelen kısa yanıt ‘Bu Türkiye ile Fransa arasında bir sorun, Cezayir’i ilgilendirmiyor’ olmuştu.”
Cezayirlilerin kanı
Fakat bu kez işi Türkiye açısından daha da acı kılan bir durum var. AFP ajansına göre başkent Cezayir’de Cumartesi günü basın toplantısı düzenleyen Başbakan Uyahia, Cezayir özgürlük savaşı sırasında Türkiye’nin NATO üyesi olarak Fransa’ya destek verdiğini de hatırlatmış, ki doğrudur bu.
Her ülkenin çıkarlarını koruma hakkı olduğunu, ancak hiç kimsenin Cezayirlilerin kanı ile bu şekilde ilgilenme hakkının olmadığını vurgulayan Uyahia, “Türk dostlarımıza Cezayir’in müstemleke haline getirilmesinden sermaye çıkarmamalarını söylüyoruz” diye konuşmuş.
Şaşırtıcı bir şey yok
AKP iktidarı elbette, “Eski Türkiye’den söz ediyor. Başbakan Özal da o zamanki hatalı tutum için Cezayir’den özür diledi” diye kendisini savunabilir. Ancak Uyahia’nın Türkiye’nin NATO üyeliğini bu çerçevede gündeme getirmesi dikkat çekiyor.
Cezayir’in NATO’nun Libya operasyonuna karşı tutum takındığı düşünülürse, Uyahia bu sözüyle, “Söylediğiniz kadar değişmediniz. Hala NATO üyesisiniz ve Libya operasyonuna katıldınız ” demeye getiriyor olabilir.
Sonuçta Cezayir-Fransa ilişkileri sığ bir bakış açısından anlaşılamayacak kadar girifttir. Uyahia’nın sözleri de bizde bazılarını “şoke” etmiş olabilir. Fakat dünya dinamiklerini yakından ve nesnel olarak takip edenler için ortada şaşırtıcı bir şey yok.