Norveç’teki saldırının yerli bir aşırı milliyetçi ve Hıristiyan köktendinci tarafından gerçekleştirildiğinin ortaya çıkmasıyla Avrupa ve Amerika’da milyonlarca Müslüman’ın rahat bir nefes almaları zamanımızın hazin bir göstergesidir. Normal şartlarda aralarında çocuk denecek yaşta bu kadar insanın öldürülmesi herkesi üzüp infiale sevk etmeliydi. Fakat ne yazık ki normal zamanlarda yaşamıyoruz.
Onun için Batı’da yaşayan milyonlarca Müslüman’ın ilk tepkisi derin bir nefes almak oldu. Zira bu saldırının arkasında radikal bir İslami gurup veya kişi olsaydı, İslamofobi nedeniyle Müslümanların zaten zor şartlarda sürdürdükleri hayatlarının daha da sıkıntıya sokulacağını tahmin etmek güç değildi.
Bu nedenle bu insanların ilk güdüsel tepkilerinin rahatlama olması anlaşılmayacak bir durum değil. Öte yandan Batı’da ilk etapta bu saldırının arkasında İslam adına hareket eden bir kişi veya örgüt olduğunun varsayılmasını da -nesnel olacaksak- normal saymalıyız.
Saldırılar artar mı?
Ne de olsa Oslo’da başbakanlık binası önünde patlatılan bomba İstanbul, Madrid ve Londra’daki bombalı saldırıların izlerini taşıyordu. Bu patlamayı takip eden Utöya Adası’ndaki silahlı saldırı ise 2008’de Mumbai’da İslam adına davranan bir grup tarafından silahlarla gerçekleştirilen katliamı çağrıştırıyordu.
Ancak, pişmanlık gösteremeden yaptığı şeyin “gerekli olduğunu” savunan aşırı sağcı Anders Breivik’in, üstelik “dünyanın en mutlu ülkesi” diye lanse edilen Norveç’te 76 kişiyi öldürmesi, Batı’daki tüm varsayımları altüste etti. Dünya, terörizm nasıl ki İslamiyet adına gerçekleştiriliyorsa, bundan böyle Hıristiyanlık ve bununla bağlantılı ırkçılık ve milliyetçilik adına da gerçekleştirilebileceğini böylece görmüş oldu.
Bizde nasıl Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a hayranlık duyanlar varsa, kuşkusuz Avrupa sathında Breivik’e de hayranlık duyan binlerce sağcı çıkacaktır. Kendisi de zaten bu eylemi bunu hesaplayarak planlamış ve -Hitler’in “Mein Kampf”’ı (Kavgam) gibi- nefret dolu 1500 sayfalık bir “manifesto” hazırlamış.
Söz konusu “manifesto”nun şu anda İslam ve yabancı düşmanı ırkçılar arasında elden ele dolaşıp şehvetle okunduğunu tahmin etmek de güç değil. Bu yüzden Avrupa ve Kuzey Amerika’daki Müslümanlara karşı saldırıların artacağını tahmin edenler de var.
Batı’nın lüksü kalmadı
Buna karşın Breivik’in saldırısı, Batılı hükümetler açısından çok acı bir “uyandırma” hizmeti görerek aşırı sağcı partilerin huzurunu bozacak gelişmelere zemin de hazırlamış oldu. Bundan böyle kendi vatandaşlarının güvenliğini düşünen sorumlu hiçbir Batılı hükümetin, yabancı ve özellikle Müslüman düşmanı aşırı sağcı ve ırki örgütleri ve kişileri hafife alma lüksü kalmadı.
İnternete Müslümanlara ve yabancılara karşı nefret dolu mesaj atan herhangi bir kişi veya örgüt, aynı radikal İslami örgütler ve kişiler gibi, artık zorunlu olarak takibe alınacaktır. Bunu yapmayan güvenlik ve istihbarat birimleri görevlerini ihmal etmiş olacaktır.
Şu anda Norveç şokta ve yasta olduğu için bu saldırıyı gerçekleştiren kişinin, yapacağı iş konusunda bu kadar açık sinyal vermesine rağmen, nasıl oluyor da takip altına alınamadığı sorgulanamıyor. Fakat sıra buna da gelecek.
Başka bir deyişle, bundan böyle Batılı hükümetler, “Evet, bu aşırı sağcılar var ve kötüler; fakat marjinal ve kontrol edilebilirler” diyemeyecek. Hele hele tek bir “marjinal şahsın” dahi yapabilecekleri artık ortadayken.
Bu arada Avrupalı hükümetler, “iç huzur” adına, Breivik’in saldırısı sonrasında göçmenler için koşulları daha da zorlaştıracaklardır. Fakat Avrupa açısından bu saatten sonra değişmeyecek bir gerçek var. Avrupa artık Breivik ve onun gibilerin nefret ettikleri türden “çok kültürlü” bir kıtadır. Orada yaşayan 2025 milyon Müslüman vatandaş da bir yere gitmeyecekler.
Batı’nın sorumlu hükümetleri bu yüzden İslamofobinin zararlarını da daha ciddiye almak zorunda kalacaklar. Bunu sadece bir “temenni” olarak söylemiyoruz, zira Breivik kendilerine başka bir seçenek bırakmadı.