Gelişmeler BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un Mavi Marmara soruşturması meselesinin altından kalkamayacağını gösteriyor. Her şeyden önce kendi kurduğu ve dün görevine başlayan dört kişilik “Palmer Paneli”nin yönergesinin ne olduğunu net bir şekilde söyleyemiyor.
New York’ta 2 Ağustos’ta basın toplantısı düzenleyen sözcü Martin Nesirky, “Bu bir soruşturma kurulu mu, yoksa bir gözden geçirme paneli mi?” sorusunu yanıtlarken şunları söyledi:
“Her şeyden önce bu bir kriminal soruşturma değil. (Panelin) Görevi olanlar hakkında ve bunların hangi çerçevede gerçekleştiğine ilişkin gerçekler hakkında tespitlerde bulunmak, ayrıca gelecekte benzeri olayların önüne geçilmesi için öneriler sunmaktır.”
Nesirky, panelin Türkiye ve İsrail tarafından yapılan ulusal soruşturmaları inceleyeceğini ve taraflardan gerekli ek bilgileri isteyeceğini belirtirken, bunun “bir kriminal soruşturma olmadığını altını çizerek tekrarladı.
“Kriminal kusur bulunursa ne olacak?” sorusa karşısında ise “Buna Genel Sekreteri’nin karar vereceğini” söylemekle yetindi. Nesirky’nin sözleriyle ABD’nin BM Büyükelçisi Susan Rice’ın bu panel hakkında dile getirdiği ve Ankara’yı kızdıran görüşlerinin örtüştüğü görülüyor.
Bu arada Ban ki Moon’un, Rice’ın Palmer Paneli’nin görevini tarif etmesi üzerine çıkıp “işimize karışma” diyememesi de ciddi şekilde sırıtıyor. Aynı Ban ki Moon şimdi gerekirse İsrail askerlerinin sorguya çağırılabileceklerini ima eden sözler kullanıyor. Bizde de haliyle buna sevinenler var.
Ama bunu doğrudan söylemiyor. Askerlerin çağrılmayacağı konusunda İsrail ile bir anlaşma yaptığına ilişkin iddiaları yalanlamakla yetiniyor, o kadar. Aslında kendisi de çok iyi biliyor ki, İsrail buna itiraz ettiği sürece, BM Güvenlik Konseyi’nin kilit üyesi ABD de İsrail askerlerinin sorgulanmasına itiraz edecek.
Genel Sekreter, Palmer Paneli’nden İsrail’e dönük “kriminal sorumluluk” çıkarsa, bunun da Washington tarafından Güvenlik Konseyi’nde veto edileceğini biliyor. Genel Sekreter, bu temel gerçekler karşısında panelin görevi hakkında -ve bu çerçevede kimlerin sorgulanıp sorgulanamayacağı konusunda- net konuşamıyor. Sadece kafaları karıştırıyor o kadar.
Böylece, BM’de yıllarca çalıştıktan sonra kısa bir süre önce ayrılan üst düzey bazı memurların kendisine dönük “kararsız” ve “şahsiyetsiz” şeklindeki eleştirilerini de bir yerde doğrulamış oluyor. Bu gelişmelere bakarak biz bu panelden Türkiye’nin istediği sonucun çıkmayacağına inanmaya devam ediyoruz.
Genel Sekreter ve sözcüsünün kafa karıştıran sözlerinde de Ankara açısından umutlanılmasını gerektirecek bir şey göremiyoruz. Bu arada Ankara, başta fazla heyecanlanmadığı BM İnsan Hakları Konseyi tarafından yapılacak Mavi Marmara soruşturmasından kendisi için olumlu bir şeylerin çıkacağını umuyor şimdi.
Ancak İsrail basınına bakılırsa, “etkin” diye tanımlanan bazı Güvenlik Konseyi üyeleri, “Palmer Paneli’nin kurulmasından sonra gereksiz olduğu” gerekçesiyle bu soruşturmayı durdurmaya çalışıyorlarmış. Bu tabii ki İsrail tarafından medyası kanalıyla uçurulan bir balon da olabilir. Sonuçta Netanyahu hükümeti şu anda ciddi bir propaganda taarruzu sürdürüyor.
Fakat İsrail basınına yapılan referanslar hükümet yetkililerimizi “çıldırtsa” da, ne yazık ki Mavi Marmara soruşturmaları hakkında orada yazılanlar bugüne kadar önemli ölçüde doğru çıktı.
Öte yandan Ankara’nın, “bazı müttefiklerinin” İnsan Hakları Konseyi’nde takındıkları engelleyici tutumdan hoşnutsuz olduğunu CNN Türk’te bizzat ilgili bakanın ağzından duyduk. Bize sorarsanız, İsrail basınındaki “etkin Güvenlik Konseyi üyeleri” ifadesini, ilk etapta ABD olarak okuyabiliriz. Buna diğer Batılı üyeleri de ekleyebiliriz.
Bu karmaşadan ne çıkacağını göreceğiz. Fakat İsrail’in başı Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıdan dolayı epey ağrıyor olsa bile, bu Türkiye’nin istediği sonucun çıkacağına işaret etmiyor. Dik durabilen daha şahsiyetli bir BM Genel Sekreteri olsaydı, bu belki olabilirdi; ama yok.