Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci yerinde sayarken, Bakü’den gelen “savaş tamtamlarının” sesi bölgede tansiyonu daha da artıracak gibi görünüyor. Azerbaycan Savunma Bakanı Sefer Abiyev, Ermenilerin Karabağ’dan çekilmemesi halinde Güney Kafkasya’da “büyük bir savaşın kaçınılmaz olacağını” söylemiş. Bu çerçevede “Ordunun sırası gelmiştir” ifadesini kullanmış.
Abiyev bu sözlerini Avrupa Güvenlik ve Savunma İşbirliği Teşkilatı (AGİT) şemsiyesi altında kurulan ve Karabağ sorununa çözüm arayan “Minsk Grubu”nun eş başkanlarından Fransız Büyükelçisi Gabriel Keller ile önceki gün görüşürken sarf etmiş.
Bu yaklaşım, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in sarf ettiğini basından öğrendiğimiz, “Yeni silahlara milyarlar harcıyoruz, çünkü güç kullanma seçeneğini dışlamıyoruz” sözleriyle de örtüşüyor. Ancak, Aliyev ile Abiyev’in sözlerinde ne denli geçerlilik payı var ona bakmak lazım.
Her şeyden önce, milyarlarca dolara mal olan silahlarlarla donatılmak tek başına bir savaşı kazanmayı garantilemiyor. Bunun örneklerini dünyada çok gördük. Yani savaşta sonuç gene de “insan faktörüne” bağlı.
Azerbaycan ordusu hakkında okuduğumuz uluslararası raporlar ise, Bakü’nün Ermenistan’a karşı tek başına bir savaşı kazanma konumuna gelip gelmediğini ciddi bir şekilde sorgulamamızı gerektiriyor. Yani, bölgede yeni bir savaşı başlatırken evdeki bulgurdan olması olasılığı göz ardı edilemez.
Bir diğer ciddi sorun ise, Bakü’nün Karabağ’ı Ermenilerden askeri yollardan almaya kalkması durumunda, askeri veya diplomatik desteği hangi ülkeden alacağı sorusunda gömülüdür. Yardımına bugün Türk-Ermeni sınırını koruyan Rusya mı gelecek?
Ermenistan açılımı nedeniyle Türkiye’ye kızan ve bu girişimin arkasında ABD’yi gören Bakü’nün Moskova’ya meylettiğine dair işaretler var tabii. Ancak Moskova’nın, Bakü’nün Karabağ’da girişeceği bir askeri operasyonu desteklemesini beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bugün Moskova ile Erivan arasındaki yakın ilişki bir yana, birçok Azeri Karabağ’ın Ermenilere zaten Rus “Omon Birlikleri”nin yardımıyla geçtiğine inanıyor. Bakü’nün böyle bir askeri girişimine tek bir Minsk Grubu üyesinden destek gelmeyeceği de gün gibi ortada.
Böyle bir savaşta Batı’daki sempatinin Ermenistan’dan yana işleyeceğini söylemeye ise gerek bile yok.
Peki, Bakü’yü “din ve mezheptaşı” olan İran mı destekleyecek? Böyle bir beklenti varsa, bu da ham hayalden ibarettir. İran’daki büyük Azeri azınlığın milliyetçi güdülerinden çekinen Tahran’ın da Erivan ile çok yakın ilişkileri var. Bu durumda Tahran’ın Güney Kafkaslar’da patlak verecek yeni bir savaşta taraf olmasını beklemek de saflık olur.
Geriye kalıyor Türkiye. Azerbaycan’ın böyle bir savaşta Türkiye’den, özellikle de ülkücü kesimden, bireysel düzeyde destek alacağını tahmin etmek güç değil. Belli bir diplomatik destek de gelecektir. Ancak, Ankara’nın böyle bir savaşta Bakü’ye açıktan askeri destek veremeyeceğini herhalde aklıselim Azeriler de tahmin ediyorlardır.
Özetle, Aliyev ile Abiyev’in savaştan yana açıklamalarının içi boştur. Bakü’nün, silahlara harcadığını söylediği milyarlarca dolara rağmen, ne savaşa gidecek hali var, ne de gitmesi halinde istediğini alabileceğini garanti edecek hali.
Başka bir deyişle, Karabağ sorununun çözümü ister istemez diplomatik olacak. Her iki tarafın bu çerçevede anlaması gereken şey ise bunun “sıfır yekûnlu” bir çözüm olmayacağıdır. Bununla bir tarafın her şeyi kaybettiği, diğer tarafın her şeyi kazandığı bir durumdan kastediyoruz.
Çözüm, sonuçta, her iki tarafın vereceği tavizlerle olacak. Bu olmadıkça da mevcut çözümsüzlük durumu devam edecektir. Bu arada Bakü’den yansıyan söylemi not eden Erivan’da kendi askeri gücünü takviye etmenin yollarını arayacaktır.
Onun için, Azeri kardeşlerimiz kızsalar da, liderlerinin söylediklerinin hiç de gerçekçi olmadığını vurgulamamız gerekiyor.