Arap Birliği’nin son Suriye kararı Beşar el Esad ve Baas rejiminin uluslararası düzeyde “tecrit” edilmesi açısından önemli ve “tarihi” bir aşamayı temsil ediyor. Vatandaşlarına karşı şiddete derhal son vermemesi, ayrıca Birlik’e verdiği sözü tutmayarak muhaliflerle müzakereye başlamaması halinde Suriye’nin üyeliğinin askıya alınmasını öngören bu karar Ankara’nın da işine geliyor.
Aslında, Irak’ın 1990’da Kuveyt’ti işgal etmesinden bu yana izlediğimiz Arap Birliğinden daha etkisiz bir uluslararası örgüt az bulunur. Genelde en berbat Arap diktatörlerini bile eleştirmekten sakınan, Libya örneğinde görüldüğü gibi, her yana çekilebilecek kararlar alabilen bu örgütün Suriye hakkındaki net kararı bu nedenle bir ilk sayılabilir.
Rejim çileden çıktı
Baas rejimi de bunu bildiği için, önceki gün görüldüğü gibi, hıncını aralarında Türk konsolosluğunun da bulunduğu Arap ve Batılı misyonlara karşı saldırılar düzenlenmesine izin vererek aldı. Yoksa Şam’da “muhaberattan” habersiz kuş bile uçuramazsınız.
Bu arada Türkiye, Arap Birliği üyesi olmasa da, Baas rejimi tarafından Arap kamuoyunu Suriye aleyhine kışkırtan ülkelerin başında görülüyor. Ankara’nın Suriyeli muhaliflere kanat germesi ise Baas rejimini çileden çıkarmış bulunuyor.
Bu nedenle bugün Beşar el Esad ve çevresindekiler Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan en az İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman kadar nefret ediyorlar. Çünkü ülkenin iç işlerine müdahale ederek Suriye’yi İsrail’den çok Türkiye’nin karıştırdığına inanıyorlar.
Ancak bu vehim Şam’ın, çekimser kalan Irak ve aleyhte oy kullanan Lübnan ve Yemen dışındaki 18 Arap ülkesinden aldığı tarihi uyarıyı ortadan kaldırmıyor. Beşar el Esad böylece, dünyanın en etkisiz örgütlerinden biri olsa bile, sonunda Arap Birliği üyelerinin ağırlıklı bölümünü bile çileden çıkarmayı başardı.
Bu da kendisini “Pan-Arap milliyetçiliğinin öncülerinden” sayan Suriye’deki Baas rejimi açısından ciddi bir siyasi prestij kaybı anlamına geliyor. Geçmişte Arap Birliğine atfettiği önem nedeniyle Esad’ın “bu zaten işe yaramayan bir örgüttür, bizi etkilemez” diyecek durumda da değil.
Özetle, Esad ve rejiminin alanı Birliğin bu son kararı sayesinde iyice daralmış oldu. Baas rejimi kuşkusuz bu kararın geniş plandaki etkilerinden de çekiniyor şimdi. Zira bu karar Suriye’nin BM Güvenlik Konsey’inde güvendiği Rusya ve Çin’i de bir şekilde etkileyecektir.
Bu kez yanlız kalabilir
Sonuçta Arap Birliği de şimdi Suriye’ye ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamaya hazırlanıyor. Arapların bile Suriye’yi terk ettikleri bir ortamda, Rusya ve Çin’in, BM tarafından Şam’a ekonomik ve siyasi yaptırım uygulanmasına karşı çıkmaları zorlaşacaktır. Ne de olsa Moskova ve Beijing, bir noktadan sonra, Ortadoğu’da geleceğe dönük “büyük çıkarlarını” kollamak durumundalar.
Öte yandan Arap Birliği’nin bu kararıyla Suriye’ye karşı askeri müdahale olasılığının arttığını söyleyen, hatta bunu umanlar olsa da, nesnel faktörler bunun zayıf bir olasılık olduğunu gösteriyor. Suriye’nin Libya olmadığını da artık herkes anlamış durumda.
Bu nedenle Suriye’ye karşı bir askeri müdahalenin, İran’ın ve Hizbullah gibi radikal Şii unsurların da katkılarıyla, olumsuz dinamikleri devreye sokmasından korkuluyor. Askeri müdahale olasılığının telaffuz edilmesi ise bu aşamada sadece Suriye’deki Baas ve İran’daki Molla rejimlerine propaganda malzemesi sağlıyor.
Esad’ı defterden silmiş olmasına karşın, Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir askeri müdahaleye niçin karşı olduğunu anlamak için de fazla kafa yormaya gerekmiyor. Türkiye de, bir çok Arap ve Avrupa ülkesi gibi, çözümü Esad ve Baas rejimine karşı askeri değil, siyasi ve ekonomik baskıları arttırmakta görüyor.
Arap Birliği’nin kararı bu nedenle Ankara açısından da önemli, zira, iddia edilenin aksine, bu karar dışarıdan yapılacak askeri müdahale olasılığını değil, Esad üzerindeki uluslararası siyasi ve ekonomik baskıyı arttırıyor. Bu da Türkiye’nin temel stratejisi ile uyumludur.